“Yağmurun buluştuğu toprakla gel bana,
O koku benliğimi hatırlatır.
Seni hatırlatır, her geçen günümüzü hatırlatır. ”
-H.Nur AlperoğluHareketsizce bekledim. Önce bir kuş geçti önümden, arkasından bir kuş daha. Bu kez rüzgarın başörtümü havalandırdığına ilk kez şahit oluyordum. Şalımı düzeltirken tüm yanak hatlarımın güzelliği güneşe dönüktü. Siyah kaşlarım ve siyahımsı gözlerim... Kendimi çok seviyordum. Minareden karşıya baktığımda gördüğüm evler küçük görünüyordu. Galata kulesini buradan izlemek mümkündü. O yükseklikten birde minare bitişine bakmak istedim. Bu gerçekten büyük cesaret isterdi. Baktım ve cesaretimi yenmek için korkuluklardan tutundum. Neredeyse ayak uçlarımdan bakar gibi tek bir noktaya odaklanıyordu gözlerim. Bir yandan rüzgar başörtümü havalandırıyor. Bir bayrak gibi dalgalanıyordu. Arada bir duran rüzgarın şalımı aşağıya doğru düşüşüne şahit oluyor. Benim düşen şalımı toplamam için sanki zaman veriyordu. Rüzgar başlamadan boynuma sarıyordum. Sanki ilk defa çıkıyormuş gibi minareye her gün çıkıp iniyordum Uzunca seyrettim aşağıda olan biteni. Biri gelse duymayacak kadar dalmıştım.
-Selamün aleyküm.
Arkamdan gelen erkek sesi, tekrar seslendi:
- Duyuyor musunuz?Aklım da dönüp dolaşan bir Allah'ın selamı vardı. Şimdi nereden geliyor bu ses. Yine aşağıya bakmaya devam ettim.
-Minareden aşağıya daha fazla bakarsanız başınız dönebilir.
Ne! bu kez yakalandık mı? Arkama döndüm. Karşımda genç bir çocuk. Düşünsem dua etsem ya da kitapta yazsa hiç karşıma çıkmazdı. Bu nasıl bir insan. Yüzünden cennet akıyordu adeta. Şeytan mı, hayır şeytan söylettiriyor. Kendime gelip,
-Ben yüksekliğe alışkınım.
-Unutmadan aleyküm selam.Çok fazla konuşmak istemiyordum. Derhâl kapıya yöneldim. Çünkü ardı arkası kesilmeyen, bilmediğim bir yolculuğa çıkmak istemiyordum.
Merdivenleri olduğunca hızlı adımlarla iniyordum. Hafif dönen başımı umursamadan buradan uzaklaşıyordum. Camiden dışarı çıktığımda olan biten her şey aklıma gelmeye başladı. Önce sesi sonra yüzü... Huzur sokağına mı düşmüştüm. Aklımda dönüp dolaşan bir soru daha vardı. Bu saatte orada kimse olmazdı. Nereden çıktı bu genç çocuk?
İlk defa yakalanmanın düşüncelerinden sıyrıldığımda kulaklarıma dolan sokakların gürültüsü hiç bitmiyordu. Annesine şeker almasını söyleyen, el ele tutuşmuş ileride pişman olacak çiftler, yolda tek başına yürüyen sükut etmiş ve her türlü insan buradan geçiyordu. İnsanları uzaktan seyretmek, her birinin yaşadığı olayları tek tek izleyerek anlıyordum ki.
Hayat aynıdır sadece her insana farklı yaşantılarla gelmiştir.
Uzaktan izlediğim insanların yüzlerini yakından daha net algılayabiliyordum fakat yakından dikkatlice bakmak uzaktan bakmak kadar kolay değildir. Her insan farklıdır. Kimisi yüzüne bakıldığında rahatsız olur, kimisi yanlış anlar, kimisi de karşılık verir. Ben bu durumdan tamamen uzaklaşmak için gözlerim yere bakarak yolda yürüyor vaziyete dönüştüm.
Her gün gittiğim camiden biraz daha uzaktaydım. Tanımadığım insanların arasından sıyrılıp hızlı adımlarla evin yolunu tuttum. Evime gittiğim yollar benden bir parça gibiydi ve artık onları çok iyi tanıyordum. Yaşadığım bu şehir artık bu kadar da yabancı değildi. Yollardan geçerken kimseye bakmadan yürümeye devam ettim. Sokakta dolaşan çocuklar, anneler ve kafası stresli adamlar. Her şey yine aynıydı. Bazen insanları yoklarken gelecekteki insanlar aklıma geliyordu. Kim bilir belki de insanlar daha bir stresli daha bir sinirli dolaşıyor olacaklardı. Önünden geçtiğim dükkanları iyice süzüp yoluma yine devam ettim. Artık evimin olduğu yere gelmiştim. Bu uzun mesafeli yürüyüş beni çok yormuştu. Anahtarı hızlıca dış kapının yuvasına yerleştirip kapıyı açtım. Merdivenleri geçip evimin kapısında bekledim. İçeri girdiğimde kuş sesleri daha bir fazlalaşmıştı. Evde yabancı bir ses daha ilişti kulaklarıma. Bu ses yabancı da olsa sanki daha önce duymuş gibiydim.
Salonun kapısını hafifçe açtığımda babam yine hafızları evine çağırmıştı. Annem de mutfakta onlar için bir şey hazırlıyor olmalıydı. Kapıyı kapatacağım sırada birine gözüm takıldı. Aklımda onun fotoğrafını çizip derhâl kapıyı kapattım. " O camideki çocuk değil mi?" Dedim kendi kendime. En tuhafı da benden önce ne çabuk bizim eve gelmişti. Babamla ne zaman tanıştılar. İlk kez geliyor olmalıydı. Anneme yardım etmeye gittim. Çaylar ve kurabiyeler tepsiye yerleştirildi. Fakat bunu içeri ben götüremezdim. Benden iki yaş küçük kardeşimi çağırdım. Eline tutuşturup içeri götürmesini istedim.
Ben de bu süre zarfında oyalanmak için odama kitap okumaya çekildim. Sesli okumak daha da anlamama vesile oluyordu fakat ev müsait olmadığından bu sefer içimden okumayı tercih ettim. Kitapta yazılan bir söz aklıma takıldı. Yanına küçük bir yıldız koyup tekrar okumaya başladım. Sesli bir şekilde:
"Sükunetin temelini araştır. Susmak hem hayırlı iken hem vebaldir."
Kapı sesini duyduğumda odamın kapısına yöneldim. Sanırım evlerine dağılıyorlardı. Küçük bir aralık bırakıp gerçekten camideki genç çocuk mu değil mi? Emin olmak istedim. Fakat onu görememiştim. Kapının kapanmasıyla annemin beni çağırması bir oldu. Ne diyeceğini biliyordum. Salondaki bardak ve tabakları topla diyecekti. Bende söylemeden içeri geçip toparladım. Tepsiye yerleştirdiğim tabak ve bardakları bir kenara koyup koltuğun üstünde duran tespihe gözüm takıldı. Evde ilk defa gördüğüm bu mavi taşlı tespih, çok güzel görünüyordu. Sanırım hafızlardan birinin olmalıydı. Koltuğun üstünden alıp cebime koydum. Yarın sormak için camiye ben götürmeliydim. İçimden bir ses " böyle yapmamı söylüyordu.
Salonu topladığımda yine kendi işime koyuldum. Şiir yazıyordum. Edebiyatı sevdiğimden ne geliyorsa aklıma yazıyordum durmak bilmeden. Belki bir sevdaya belki de sonsuzluğa yazıyordum kim bilir. Bir küçük şiir kıtası yazdım.
"Akmayan nehirler düşün
Yine yorgun uyandı bu sabah
Güneş sıkılmış doğduğu yerden
Batıya uzandı her sabah..."Ne için yazdığımı bilmeden dökmüştüm yine içimi. Aslında dünyanın gidişi pek hayır değil demek için ya da düzensiz işleyen bu döngü kıyametin habercisi miydi? Bu düşüncelerle yazmıştım bu kıtayı.
Neydi o günler dememek için aslında insan içini yoklamalıydı. Kalbin ne kadar iyise o kadar iyisindir. Ne kadar kötüyse o kadar kötüsündür.
Bu dünya iyilerin etrafında güzel dönüyor. Bize de kalbi güzel olmak iyi olmak gerekirdi.
Bu kısa şiirden sonra uyku saatimin geldiğini içimdeki yorgunluktan anlıyordum. Uyurken insan nasıl da rahatlıyordu. Sanki cennette geziyordu ruhumuz. Bir an önce cennette yerimi almak için uykuya daldım.
•Yeni bölüm için oy vermeyi ve okumaya devam etmeyi unutmayın. Kütüphaneye ekle diyebilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuşların Gökteki Dansı (+13/ H.N.A)
Teen Fiction"Özgürlük için kuş, Kuş için gök gerek." - Kuşların Gökteki Dansı Yazmaya yeni başladığım kitap ile sizlerleyim. Sizlerde benimle aynı heyecana yaşamak için. Kitabı kütüphaneye ekleyebilirsiniz. Keyifli okumalar. Kesinlikle yorum yapmanızı istiyorum...