Tatlı Güneş

51 3 1
                                    

Bir müddet sessizlik oldu. Yusuf'un ilgisiz davranışı Sema'yı bozmuştu. Semaya dönerek,

- Hadi gidelim istersen?
- Tamam, olur gidelim.
- Yusuf biz gidiyoruz. Allah'a emanet.

Camiden çıktıktan sonra Sema'nın bana karşı olan tavırları değişmişti. Kolumu geriye atıp hızlı adımlarla yürümeye koyuldu. Arkasından seslensem dahi tepki vermiyordu. Yusuf'un ilgisizliği onun moralini bozmuş olmalıydı. Camiden çıktıktan sonra kolunu biri tuttu. Kim olduğunu görmek için koşmaya başladım. Gördüklerime inanmıyordum. Sema'nın nişanlısı kolunu bırakmıyor, sımsıkı tutuyordu. Zorla götürürcesine  kolundan çekiştirip bağırıyordu.

- Sema, benimle gelmeni istiyorum.
- Hayır, gelmek istemiyorum.

Semaya yardım etmen gerekiyordu. Çevreme baktığımda aklıma gelen kişi Yusuf'tu. Camiye doğru koşmaya başladım. Soluğu Yusuf'un yanında almıştım. O da henüz yeni çıkıyordu. Hiç durmadan konuşmaya çalıştım. Nefes alış verişimden kelimleri düzgün seçemiyordum.

- Yusuf koş Sema tehlikede.
- Hayırdır, ne oldu?
- Anlatacak zaman yok.
- Tamam gidelim hemen.

Sema'nın olduğu yerde bir sürü insan vardı. Kimse kılını kımıldatmadan uzaktan izliyordu. Yusuf, Sema'nın nişanlısı Gökhan'ın yakasından tuttuğu gibi kafa attı. Ortalık toz duman olmuştu. Kimse bir şey demiyor, olduğu yerden müdahale etmeye çalışıyordu. Yusuf ile Gökhan ordan oraya yuvarlanıyor yumruklar havada uçuyordu. Aralarında kalan Sema'yı yanıma çektim. Kızgın bir ifade ile,

- Gördün mü, senin yüzünden ne hallerdeyiz? Parası var diye gittin nişan yaptın. Şimdi de bedelini ödüyoruz.
- Bilerek mi yapıyorum bunları. İnsanın her hali var. Bu da insan olmayan şekli. Bana denk geldiyse kaderime mi isyan edeyim.
- Daha fazla konuşma. Git, şuradan polisi ara!

Yusuf ile Gökhan ayrıldılar. Biri bir yana biri de diğer yana karşı karşıya geldiler. Kovboy filmlerini aratmayan senaryolara benziyordu. İzleyicisi de hazırdı. Gökhan hafif gülümsedi. İşte bundan korkuyordum. Ardından elini arkasına götürdü. Düşünmek istemediğim şeyler olabilirdi. Birdenbire ağzımdan çıkan sözcükler havaya karıştı,

- Aranızda yiğit yok mu? Biri yardım etsin!
- Zeynep, uzaklaş yaklaşma sakın!

Gökhan çıkardığı emanet ile Yusuf'a biraz daha yaklaştı. Gökhan ise tam bir kovboy gibi elindeki emaneti elinin çevresinde sallamaya başladı. Yusuf geri adım atarak Gökhan'ın eline vurdu. Elinden düşen emaneti Gökhan tekrar alarak,

- Sen kim oluyorsun da bana vuruyorsun? Senin işin bitti.

Gökhan bir hamle ile Yusuf'un koluna bir çizik attı. Yusuf çizilen kolunu tuttuğu sırada Gökhan diğer kolunu da  çizik atmaya başladı. O sırada polis siren sesleri duyuldu. Gökhan bunun paniği ile oradan uzaklaşmaya başladı. Yere oturan Yusuf ise kollarını tutuyordu. Yanına çömelip yedek şalı koluna sarmaya başladım. Diğer kolunu ise başka bir teyzenin fuları ile sımsıkı bağladık.

- İyi misin Yusuf?
- İyiyim ben sorun yok. Hastaneye gitmemiz lazım.

Sema, hatanın telafisi niyetine hastaneye gelmek istemişti. Olumsuz yanıtı aldığında susmayı tercih etti. Polisler olayın ifadesi için Sema'yı göz altına aldılar. Ben de Yusuf ile hastaneye geçtik. Hasta odasına giren Yusuf'un anne ve babası onu bu hâlde görünce çok üzülmüştü.

- A, oğlum nasıl bu hale geldin?
- Kim yaptı bunu sana?
- Anne, baba ben iyiyim bir şey yok. Sadece küçük bir tartışma.

Odaya polisler de gelmeye başladı. Yusuf ile benim ifademi almak için geldiklerini söylediler. Songül teyze ve eşi odadan çıkmak istemediklerine rağmen mecburen dışarıya çıkardılar.

Memur hanım konuşmaya başladı. İlk sorular Yusuf'a geldi. Olayı başından sonuna kadar her ikimiz de anlattık. Polisler odadan çıkınca Yusuf ailesi içeri tekrar geldi.

- Zeynep kızım sen anlat bari ne oldu, kim yaptı?
- Arkadaşımın eski nişanlısını gördük. Zorla götürmeye çalışırken Yusuftan yardım istedim. Polisin de gelmesi ile kaçtı.
- Ah, evladım neye bulaştın böyle? Ya bir şey olsaydı.
- Göz göre göre bir kadının ölüme gitmesini istemedim. Kimse yardım etmiyordu. Ben karıştım özür dilerim anne korkuttum sizi.
- Yüreği güzel evladım. Allah senin gibi yardımseverlerin yardımcısı olsun.
- Allah razı olsun anne.
- Peki, kız şuan nerede?
- Emniyete aldılar.
- Tamam, kızım.

Kolundaki yaraların tedavisi yapıldıktan sonra taburcu olacaktı. Eve de çok geç kalmıştım. Bunu düşündüğüm sırada Songül teyze beni evime kadar bırakacaklarını söyledi. Songül teyze Yusuf için bir şeyler getireceğini söyleyip odadan çıktı. Bende arkasından çıkmak üzere ayağa kalktım. Oda da tek kalınca tuhaf hissetmeye başlamıştım. O sırada Yusuf bana seslendi.

- Zeynep.
- Efendim, bir şey mi istiyorsun?
- Su verir misin?

Yanında duran surahiye uzandım. Bardağa suyu koyup içmesine yardımcı oldum. Bu yaptığımın çok yanlış olduğunu fark edince gözlerimi onun yüzünden çekip duvara baktım. Fark ettiğim tek o değildi. Sanki kalbim ile köprü kurulmuştu. Su içmesini bitirince izin isteyip odadan çıktım. Bu yaşananlara aklım almıyordu. Daha yeni tanıdığım bugün dizinin dibinden ayrılmıyorum. Her gün yüzünü görmeden gün bitmiyordu. Kendime gelmem gerekiyordu. Kendime kahve almak için kantine indim. O sırada Songül Teyze yemekhaneden Yusuf'un çorbasını alıp odaya doğru çıktı. Bende kahvemi doldurup kantinin dışarıya bakan cam kenarında oturdum. Bu yaşananlara bir anlam vermek istiyordum. Her şey o kadar planlı ki bir açık yakalayamıyordum.

***
Hava çok sıcaktı. Gökyüzünde tek bir bulut bile yok, her yer güneşin ışığı ile aydınlanıyordu. İçimden bir ses " bugün sahil keyfi yapmalısın, kitabını alıp denize karşı okumalısın," diyordu. İçim o kadar bunalmıştı ki bu kez iç sesimi dinleyecektim. Bu hafta okunacak kitaplarımdan herhangi birini alıp sırt çantama koydum. Evden çıktığımda annem eve geliyordu. Beni gördüğünde hemen yanıma geldi,

- Nereye gidiyorsun?
- Gezicem anne.
- Bugün pikniğe gidiyoruz. Yukarı çık hemen.
- Tek mi gidiyoruz?
- Hayır, Songül teyzenlerle.
- Off, neden hep onlarla?
- Onlar bizim için çok değerlidir. Başka kim var burada?

Yusuf da gelir miydi acaba? Ailecek gidilecekse kesin gelirdi. Eve çıktığımda annem çoktan hazırlanmış bir telefon bekliyordu. Daha sonra uzun yollar bizi bekler...

Uzun bir araç kapının önünde durdu. Korna sesleri ile haber veriyordu. Ben yine çantamdakileri çıkarmadan sırtıma alıp merdivenlerden aşağıya inmeye başladım. Ben annemin yanına oturmak isterken annem, Songül teyzenin yanına oturdu. Aralarından su sızmıyordu. Çok iyi anlaşıyorlardı. Yusuf'u görmemiştim herhalde gelemeyecekti. Aracı ise babam kullanacaktı. Çünkü tüm yolları biliyordu. Yolda bir kenarda bekledik. Arabanın yanına gelen Yusuf'u gördüm. Elin de ekmeklerle arabaya bindi. Yanımdaki koltuk boştu. Hemen yanıma oturdu.

- Selamün aleyküm. Gelemeyeceksin sandım.
- Aleyküm selam. Hiç kaçırır mıyım? Beni baban gönderdi. Ekmeksiz olmazmış.
- Kolun iyi görünüyor.
- Çok şükür bunu da atlattık.
- Çok şükür.
- E, senin arkadaştan bir haber var mı?
- Aramadı, sormadı. Bende merak etmedim.
- İyi yapmışsın. Gözüm tutmadı zaten.
- Gözünün tutmayacağını biliyordum fakat o gün getirmek zorunda kaldım. Kız sabahın köründe gelmiş beni uyandırıyordu.
- Neden böyle bir şey yaptı? Fikrin var mı?

Söylemek istemiyordum ama bilmesi gerekiyor diye düşündüm ve ona itiraf ettim.

- Sanırım senden hoşlanmış.
- Aman ne diyorsun sen? Allah korusun.
- Nedenmiş o? Hem kızın kaderi buymuş, değiştiremeyiz.
- Haklısın da böyle insanları hiç sevmem.

Önüme dönüp camdan dışarıyı seyrettim. Babam ile Yusuf'un babası aralarında spor muhabbeti, araç fiyatları derken. Annemleri dinliyordum. Onlarda televizyondaki programlardan bahsediyor, yemek tarifleri veriyordu. Bende bu gürültü içinde şarkı gibi dinliyordum. Yavaş yavaş geldiğimizi hissettim. Buralardan daha önce geçmiştik. Bu kez farklı bir yola girip bizi harika bir tepeye getirdi. Her yer yeşil ve çimenlerin üstüne tatlı güneş ışığı dokunuyordu.

Devamı gelsin mi ?

Kuşların Gökteki Dansı (+13/ H.N.A)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin