Güneşin tatlı ışığını hissetmek bile iyi gelmişti. Yüzüme dokunan ışığın sıcaklığı yanağımı ısıtıyor bana huzur veriyordu. Arabadan eşyaları indirmeye başladık. Ben indiriyorum Yusuf ve kardeşi taşıyordu. Burada piknik masası yoktu. Tepelerden en yükseği burasıydı. Çoğu kişi burayı bilmezdi. Buraya gelenler ise çevrede oturan insanlardı. Güneşin ısıttığı çimenin üstüne kilim ve minderleri yerleştirdik. Yemekler hazırlanana kadar burayı gezmek istiyordum. Uçurumun kenarına doğru gittim. Ayağı kayıp düşen hastaneye kaldırılırdı. Bu yüzden çok dikkat ederek. Karşımdaki dağları ve üstündeki evleri izlemeye koyuldum. Bu ânı ise ölümsüzleştirmek için her iki gözümüde yavaş hareketlerle açıp kapatıyordum. Böylece zihnimde bu fotoğrafı hayal edebiliyordum. Yanıma yaklaşan Yusuf,
- Baban işi biliyor.
- Eh, öyledir. Babamı kimseye değişmem.
- Gerçekten harika bir yer. Bu havada bu taze çimeni görmek çok güzel.
- Sana bir şey söylemek istiyorum.
- Dinliyorum.
- Nasıl söyleceğimi bilmiyorum. Bu olanlar, yaşadıklarım yani seninle karşılaşmam ailen vs. Bunlar çok tuhaf geliyor.
- Kader.
- Kader mi?
- Evet, bunlar senin kaderin. Kaderinden kaçamaz ve saklanamazsın.
- Kader...Söylediğinde haklıydı da kader içimizde bir yerde hep yazılıdır. Ondan kaçmak mümkün değildir. Kaderimizi sevmemiz gerekir.
Etrafı gezmek istedim. Yusuf'a döndüm ve ona buralarda olacağımı söyledim. Yanından uzaklaşıp ağaçların arasında dolaşıp durdum. Elimi ağaçların gövdesine dokunup yapraklarında hayatı hissetmeye çalıştım. Yapraklarında bir kaderi vardır. Tomurcuklanır ve ağaçta sonbahar gelene kadar bekler. Bir gün yere düşüp yok olur. İnsanlar ise doğar ve hayatı ondan sonra başlar. Ne zaman öleceği belli değildir. Ne zaman seveceği de öyle...
Ağaçların arasından çıkıp piknik alanına geldim. Namaz vakti gelmişti. Erkekler namazlarını eda ediyorken hanımlar ise sofrayı hazırlıyordu. Erkekler bir cemaat halinde namaz kıldıklarında piknik alanına yeni gelen erkek topluluğu son ses müzik açmıştı. Bu olanlara çok sinirlenmiştim. Namaz kılındığını bildikleri hâlde böyle yapmaları canımı sıkmıştı. Çok geçmeden içlerinden biri sesi kapattı.
Namaz bittikten sonra piknik için getirilen yemekler yenmeye başlandı. Sofra da muhabbet hiç eksik olmadı. Bir yandan çay bir yandan mutlu gülücük sesleri. Herkes mutluydu herkes huzurlu. Yoğun geçen şehir hayatından uzakta olmak bu iki aileye de iyi gelmişti.
Hava kararmaya başladı. Çok geç kalmayalım diye eşyaları toparladık. Yola çıkmadan önce ateşi söndürüp çöplerimizi attık.
Arabada sohbetler yine eksik olmuyordu. Yusuf tekrar yanıma oturmuş cebinde bir şey saklıyordu. Biraz büyükçe bir şeydi. Fakat bunu ona soramazdım. Çok merak ediyordum.
Eve yaklaştığımızda babamlar Yusufları yukarıya çaya davet etti. Evleri çok da uzak değildi. Bir bardak içip kalkarız deyip içeri buyurdular. Eve girdiğimizde annemle çayı hazırlayıp, tabaklara kurabiyeleri yerleştirdik. Tepsiye hazırlanan tabak ve bardakları yerleştirip içeriye geçtik. Ardından annem çay ile girdiğinde odama çekileceğimi söyledim. Yusuf ise şimdiden sıkılmışa benziyordu. Fakat uykum tüm bedenimi sarmış beni yatağıma götürmekte ısrar ediyordu.
***
Günlerden cuma günü oldu çattı. Bugün vaaz verilecekti. Yanımdan ayırmadığım çantamı alıp evden çıkmak için izin aldım. Sokaklar, kuşlar ve insanlar sanki bugün daha bir mutluydu. Cuma günlerden en güzel gündü. Kadınlar için gezilecek pazar yerleri kuruluyor, camilerde hiç boş yer kalmıyordu. Bugün ise Yusuf'un olduğu camiye gitmeye karar verdim. Her zaman geçtiğim sokaklar yine aynıydı. Şeker Pastanesinin yanından geçip camiye giriş yaptım. Kadınların namaz kıldıkları kata çıktığımda yalnız olmadığımı görünce çok mutlu oldum. Bir genç ve yaşlı kadın yerlerini almış oturuyordu. Selam verip yerime oturdum. Vaaz başlamak üzereydi. Aşağıyı görebilecek şekilde yer değiştirdim. Bu kez Yusuf'u görebiliyordum. Arkamdaki genç kız ise önüme oturup görüş mesafemi kapattı. Bende başka bir yere geçtim. Bu kızı ilk kez görüyordum. İstekli bir şekilde vaaz dinleyecek olmalıydı. Fakat Yusuf'un beni görmesi daha bir zorlaştı buradan beni göremezdi. Vaaz bitince yanına gidebilirim diye düşünüp vaazı bekledim. Yusuf genç kızın olduğu yere bakıp gülümsedi. Neden gülümsediğini hiç anlamıyordum. “Kimdi o kız,” diye düşündükten sonra vaaz verilmeye başlandı. Anlattığı konuya öyle bir dalmıştım ki bitmesini istememiştim. Anlattığı yaşanılan hikayelerin gerçekçi anlatışıyla o anı yaşatıyordu. Sesi de mükemmel bir yaratılıştı. Sanki bu iş için verilmişti. Konu bittiği vakit herkesin ayaklandığını fark ettim. Karşı koridorda oturan kızı hiç unutmuştum. Ayağa kalkıp dışarıya yöneldi. Girişte bekleyip herkesin çıkmasını bekledi. Yusuf'a gülümsediğini gördüğümden bu yana meraklanıp olan biteni anlamaya çalışıyordum. Bu yüzden de onları gizlice dinliyor takip ediyordum. Yusuf da cübbesini çıkarıp kapıya doğru gitti. Onu bekleyen kızı görünce tekrar gülümseyip,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuşların Gökteki Dansı (+13/ H.N.A)
Teen Fiction"Özgürlük için kuş, Kuş için gök gerek." - Kuşların Gökteki Dansı Yazmaya yeni başladığım kitap ile sizlerleyim. Sizlerde benimle aynı heyecana yaşamak için. Kitabı kütüphaneye ekleyebilirsiniz. Keyifli okumalar. Kesinlikle yorum yapmanızı istiyorum...