Kirishima Eijirou, önünde durduğu odanın kapısını tıklatırsa başına gelebilecekleri düşünmeyi bırakalı yıllar oluyordu fakat o akşamdan beri -Katsuki daha önce hiç olmadığı kadar öfkeli bir yüz ifadesiyle içeri girdiğinden beri- ev arkadaşının ruh halinin pek de iyi olmaması sebebiyle kapıyı tıklatmayı daha mantıklı bularak yumruğunu üç kez ahşaba vurdu sakince. Bir küfür duymayı beklerken bakışlarını çoraplarına indirmiş, ayağıyla ritim tutmaya başlamıştı fakat bir süre kapıda dikilmesine rağmen bir cevap gelmeyince Eijirou kapıyı bir kez daha tıklatarak şansını zorlamaya karar verdi. Ölüme meydan okumaya meraklı bir çocuk falan değildi fakat Katsuki'nin uzun süredir o kadar sinirli bir şekilde eve girdiğini görmediği için bir sorun olduğunu düşünmüştü ve ocağın üstünde onları bekleyen bir tencere yemeği tek başına bitirmek için yapmamıştı, Katsuki'yi yemek masasına çekmek istiyordu. Tabii cevap verirse.
Eijirou onun uyuduğunu düşündü, saat daha sekizdi fakat Bakugou Katsuki için ihtimal dahilindeydi. Yine de bir cevap alamaması onu biraz telaşlandırdığı için o odadan sağ çıkabilmeyi umarak elini kapı koluna attı, kolu indirdi ve kapıyı itip içeri girdi.
Bakugou Katsuki mavi battaniyesinin üzerindeydi. Kesinlikle uyuyor gibi durmuyordu; uyumadan önce kıyafetlerini değiştirirdi ve uyurken ise genelde bacakları boylu boyunca uzanırdı yatağa fakat şu an karnına doğru çekiliydi ve bu, son derece garip bir durumdu.
"Sana gel diyen oldu mu, boktan saçlı?"
Eijirou, bir an bunu karşısındaki adamın söylemediğini düşündü. Sesi öylesine alçaktı ki yan dairedeki Yahudi kökenli ailenin küçük kızları söyleseydi bu kelimeleri, ona bile inanırdı fakat kulaklarıyla duymadığı sürece kimse Bakugou Katsuki'nin bu kadar alçak bir sesle konuşabileceğine Eijirou'yu kimse inandıramazdı.
Kırmızı saçlı oğlan bugün Katsuki'yi sinirlendirebilecek muhtemel şeyleri düşündü. Sabah gayet normal bir şekilde uyanmıştı. Bugünkü yemek pişirme görevi Eijirou'ya ait olduğundan dolayı onun yaptığı omletle dalga geçerken keyfi yerinde gibiydi. Ardından öğlene kadar televizyondaki bir filme dalmış; öğleden sonra ise duşa girmiş, biraz telefonunda takılmış, yine televizyon izlemiş ve akşama doğru da İzuku'yla buluşmak için çıkmıştı.
Ne olduysa dönüşte olmuş olmalıydı fakat Eijirou'nın aklında Katsuki'yi bu hale neyin sokacağını hakkında en ufak bir fikir bile yoktu. Normalde birkaç şakayla konuya girdiğinde Katsuki hemen dökülmeye başlardı, öfkesini içinde tutmak pek ona göre bir hareket değildi fakat durumun ciddiyetinin verdiği gerginlik sebebiyle Eijirou, direkt sorusunu yöneltmenin çok daha iyi bir karar olduğunu düşünerek yapmacık bir şekilde öksürdü.
"Adamım, bir sorun mu var?"
"Yok." dedi Katsuki hızla, Eijirou bile henüz ne dediğinin farkına varamadan. O kadar hızlı bir cevaptı ki kızıl saçlı oğlan, ciddi bir sorun olduğundan adı kadar emindi. Bu yüzden sırtını duvara yasladı, Katsuki'nin sırtına bakarken gözlerini devirdi. "Var işte bir şeyler. Söylerse-"
"Yok dedim." Katsuki bacaklarını kendisine daha çok çekerken sertçe söyledi. "Kapat çeneni."
"İmkanı yok." Eijirou'nun, Katsuki'nin yatağına yaklaşırken söyledikleri bunlardı. Katsuki suratına bir yumruk geçirse bile o dönüş yolunda ne yaşandığını öğrenmek zorundaydı, bu düşünceyi yatağın yanına gelene kadar aklına kazıdı ve Katsuki'nin başında beklemeye başladı. Başı ağrıdığı zamanlarda yaptığı gibi sağ koluyla yüzünü örtmüştü, saçları yastığına dağınıkça yayılmıştı ve bu haliyle tam olarak depresyonun eşiğindeymiş gibi duruyordu -eğer karşısındaki Katsuki değil de Denki olsaydı, Eijirou onun Jirou'ya yüz bininci kez rezil olduğunu tahmin edebilirdi ya da Sero olsaydı bir kart oyununda cüzdanını boşalttığını söyleyebilirdi fakat konu bu sarı saçlı adam olduğunda aklına hiçbir şey gelmiyordu. "Anlatmak zorunda olduğunu biliyorsun, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ayrılıktan sonraki günler 》katsudeku
Fanfictioninsanlar yağmur olsaydı izuku serpinti olurdu, katsuki ise kasırga. [ bakugou katsuki × midoriya izuku ]