Annesinin birkaç gün boyunca misafir olduğu daireden ayrılmasının ardından Midoriya İzuku'nun öğünlerinde midesine gönderdiği yemek parçalarının miktarında herhangi bir değişiklik olmaması başlarda Uraraka Ochaco ve İida Tenya'yı arkadaşları için başka ne yapabilecekleri konusunda derin düşünceler arasında bırakırken üçüncü günün sonunda fark ettikleri şey İzuku'nun daha fazla uyanık kaldığıydı. Zamanını hâlâ yatağında, kanepesinde ve dalıp gittiği mutfak masasında geçirse de odasında bulunma saatlerinde üç hafta öncekine kıyasla iki saatlik bir azalma vardı, Ochaco ile İida'nın ise bu azalmaya karşı günler sonra ilk kez birbirlerine geniş gülümsemeler sunmaları durumlarının ne kadar umutsuz olduğunun göstergesi sayılabilirdi.
Yine de Midoriya İzuku'nun odasında geçirdiği iki saatlik zaman dilimini son günlerde dairesindeki başka köşelerde harcaması durumun düzeldiği anlamına gelmemekle birlikte bu olay dışında başka hiçbir olumlu şey yaşanmadığından evdeki iki kişinin vücutları hâlâ tamamen gergindi.
"Bakugou ile konuşmamalıydın."
İida son bir ay içerisindeki konuşma alanları haline gelen mutfak masasından kollarını çekerken söylediğinde tam karşısında oturan Uraraka Ochaco bu konu her açıldığında yaptığı gibi gürültülü bir şekilde oflamış, yaslandığı sandalyesinden sırtını ayırmış ve masaya yaklaşmıştı. "Ne yapmalıydım? O, kafasına estiği her şeyi yapıp dururken çenemi kapasa mıydım? Adil olan bu mu?" Ochaco bakışlarını masanın öteki ucundaki koyu mavi gözlerden çekip yumruk haline getirdiği eline çevirdi. "İzuku'yu mahvetmesine şimdiye kadar göz yummuştum ama bunu görmezden gelemem."
İida derin bir nefes alıp ayağa kalktı, üst dolapların birinden kendisine bir bardak çıkardı ve su doldurdu. Bu dairedeki her bir eşyanın yerini artık kendi evinden farksız bir şekilde biliyor, arkadaşlık ilişkisi olarak bakıldığında olumlu bir olaymış gibi gözükse de sebepleri göz önünde bulundurulduğunda lacivert saçlı oğlan bu duruma yüzünü buruşturmadan edemiyordu. İçtiği bardağını boşalmış bir şekilde tezgaha geri bırakırken dile getirmek ile getirmemek seçeneklerinden hangisinin zihnini daha az meşgul edeceğini kestiremediği soru için derin bir nefes aldı. "Ona ne söyledin?"
Kahverengi saçlı kız çatılı kaşları altındaki gözlerini masada duran gevşek yumruğundan çekmediği süre boyunca kısa bir sessizlik sardı mutfağı. Ochaco o adamın yüzüne vurduğu her bir kelime için kendisine teşekkür edebilirdi ki karşısındaki öylesine biri olsa bunu gerçekten de yapardı fakat öfkesini kustuğu kişinin Bakugou Katsuki olması işleri her zamankinden farksız bir şekilde daha çok karmaşıklaştırıyor, tek sorun o değilmiş gibi biraz bile rahatlamış hissetmeyen kalbi yaptığının doğru olmadığını fısıldayarak genç kızın kararlılığını bozmak amacıyla yaptığı eylemlerinden vazgeçmiyordu. Buna pişmanlık denemezdi belki de çünkü Ochaco içinde o adama dair en ufak bir acıma duygusu dahi hissetmemiş, İzuku'yu böylesine anlaşılması zor bir hale soktuğu için çoğu zaman söylediklerinin az bile kaldığını düşünmüştü fakat o pek de uzun sayılmayan sessiz süreçte fark ettiği şey, beş gün önce Katsuki'nin kapısını çalması konusunda yine olsa yine yaparım düşüncelerini barındırsa da İida yapmamasını söylediği ve aylardır bastırdığı öfkesini bu duyguyu yaratan kişiye biraz olsun gösterebilmek için onu görmezden gelmek zorunda kaldığı için biraz rahatsız hissetmesiydi.
Yine de "Yıktığı her şeyi düzeltmesini söyledim." derken sesinde en ufak bir tereddüt yoktu. "Ayrıca bu ilişkiyi ciddiye bile almadığını öğrendim. Böylelikle İzuku'yu eski haline döndürebilmek için bir sebebimiz daha oldu."
"Bunu kendi mi söyledi?" diye sorduğunda İida, Ochaco'nun öfkeli bakışlarını kazansa da kestane gözlerdeki alevler mavi irislerin donukluğunu titretemiyor gibiydi. Ochaco beş gün önce gerçekleştirdiği konuşmayı zihninde bir kez daha oynatırken yumruğunun tekrar sıkılaştığının farkında değildi. "Sordum ve cevap vermedi."
"Yani sen böyle kabul etmek istediğin için-"
"Onun nasıl biri olduğunu bilmiyormuş gibi konuşma!"
Kahverengi saçlı kız öfkeyle ayağa kalktığında eğer kapının eşiğinde duran Midoriya İzuku'yu görmeseydi mutfaktan çıkmaya çoktan hazırdı fakat genç oğlanın şaşkınlıkla irileşen gözleri günler sonra ilk kez depresif ruh halinin dışında bir ifadeyi yüzüne yerleştirmesinde yardımcı olurken Ochaco'yu yerine sabitlemeyi de başarmıştı. Dudakları arasından "İ-İzuku..." isminin ayrılmasıyla kahverengi saçlı kızın söylediklerinden sonra derin bir nefes alıp bakışlarını elinde tutmaya devam ettiği su bardağına çeviren İida'nın da dikkati kapıda duran oğlana kaydı. Yeşil saçları son bir aydan farksız şekilde tamamen dağınıkken ve parmakları arasında tutmaya çalıştığı bardak duyduğu şeylerin yarattığı şaşkınlık sebebiyle elleriyle birlikte titremeyi sürdürürken harekete geçen ilk kişi zor durumlarda soğukkanlılığını en son kaybeden oğlandı, arkadaşının elinden yere düşüp parçalara ayrılmayı fırsat kollayan bardağı aldıktan sonra İzuku'yu sakinleşmesi için mırıldandığı birkaç kelime eşliğinde ahşap masanın etrafına dizilen sandalyelerden en yakında olanına oturtmuştu.
"Öyle biri değil." İzuku dudaklarını araladığında söylediği ilk şey buydu. Bacaklarında duran ellerindeki bakışlarını karşısındaki kahverengi irislerle buluşturduğunda sesinin ne kadar çaresiz çıktığından bihaber olsa da onu can kulağıyla dinleyen iki arkadaşı, bu ses tonunun ne kadar yıkıcı olduğunu tam da o saniyelerde kalplerine çöken ağırlıklar sebebiyle fark etmekte zorlanmamışlardı. "Sana yemin ederim ki, Ochaco, Katsuki öyle biri değil."
Bu cümle, genç kızın kulaklarına son üç yıl içerisinde belki de yirmiyi aşkın sefer Midoriya İzuku tarafından çalındığından mı yoksa bahsettikleri sarışın oğlanın bu cümleyi destekleyecek hiçbir harekette bulunmamasından mı bilinmez, Uraraka Ochaco'yu biraz olsun rahatlatmayı bırakın, içindeki kibrit adına bir çakmak görevi görmüş ve kahverengi gözlerin kısacık bir anlığına tekrar alevlenmesine sebep olmuştu fakat Ochaco en yakın arkadaşının yeşil irisleri gözyaşlarıyla fazlasıyla parlak bir hale gelirken günler sonra beklenmedik bir anda da olsa kendisini gösteren bu hareketliliğe birkaç kelimeyle son veremezdi. Yine de İzuku'yu onaylamaya kalkışsa bunun koskocaman bir yalan olduğu rahatlıkla anlaşılırdı, bu yüzden Ochaco yalnızca gözlerini kaçırarak "Bilmiyorum, İzuku." demekle yetindi. "Yaşanan onca şeyden sonra..."
"Öyle biri değil." diye tekrarladı İzuku; ardından bakışlarının da tekrar kucağına kaymasıyla sessizleşmiş, ortam bir kez daha gergin bir atmosferin pençesi altına girmişti. Sonunda ilk hareketi yapan İzuku oldu, oturduğu sandalyeden dengesizce kalktı ve düşecek gibi olduğunda (ya da İida ve Ochaco son bir ayda onu güçsüz görmeye o kadar alışmışlardı ki İzuku'nun adımları bir anlığına değiştiğinde bile onun yere yığılacağını düşünür hale gelmişlerdi) ona doğru uzanan bedenleri havaya kaldırdığı eliyle durdurdu. "Odama geçiyorum." mırıltısı dudaklarından ayrılıp dört duvara yayıldı ve ertesi sabah yüksek derece ateş ve bedeninde hissettiği ağrılarla ayağa dahi kalkamayacak kadar güçsüz olacağı, bundan tam dört gün sonra ise kendisini odasından dışarı sürüklemeye çalışırken bayıldığından dolayı kafasını pek de yumuşak olmayan bir şekilde çarpması gerçeklerinden tamamen habersiz bir şekilde, arkasında ne yapmaları gerektiği konusunda büyük bir boşluğa düşen iki kişi bırakmayı umursayamayacak kadar düşünceli bir ruh haliyle mutfağı terk etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ayrılıktan sonraki günler 》katsudeku
Fanfictioninsanlar yağmur olsaydı izuku serpinti olurdu, katsuki ise kasırga. [ bakugou katsuki × midoriya izuku ]