Sabahın köründe kulaklarıma yapılan işkence yüzünden, gözlerimi zor da olsa açmıştım. Bu da neyin nesiydi böyle ya, ayaklarımı yataktan dışarı sallandırıp komodinin üzerinde duran hırkayı giyindim. Anahtarlarımı da alıp tam dışarı gelen müzik sesi yüzünden konuşmaya 'daha doğrusu tartışmaya' çıkacakken lanet şarkının benim mutfağımdan geldiğini fark ettim. Neler olup bittiğini anlayabilmek için alel acele adımlarımı mutfağa doğru yönlendirdim.
Gördüğüm manzara beni şaşırtmamıştı ama bi hayli sinirlendirmişti. "Evim de işin ne kiraz." Deyip şu saçma müziği kapattım. "Güzelim şarkıyla derdin ne kızım senin? Bu arada çok sıkıcısın, benden söylemesi" Ne çok konuşuyordu bu kız ya. Umursamaz bir şekilde sigaramı yakıp masaya otururken sorumu tekrarladım "Ne bok yemeye evimdesin?"
"Üff! Senle de uğraşılmıyor valla Azra, annem kurabiye yapmış kıza da götür dedi. Sen de anahtarını kapıda unutmuşsun, içeri giriverdim ben de o kadar" Yedek anahtarlardan bahsediyordu salak "annen kurabiyeleri bu saate mi götür dedi?"
"Hı hı" Gözlerimi devirip annesinin gönderdiği browni gibi olan kurabiyelerden bi tanesini ağzıma attıktan sonra "yalanını sikeyim" diye mırıldandım.
"Efendim"
"Duydun zaten Kiraz. Evine gitmeyi düşünüyor musun?" Soruma tabiki "yoo" cevabını aldım, tam bir sülüktü.
"Her neyse bi daha olmasın" yine beni siklemeyip hangi ara dolaptan çıkardığını bilmediğim kahvaltılıkları midesine götürürken 'hı hı' diye mırıldandı. Sinirlerimle oynuyordu kaltak ama yine de umursamamaya gayret edip bir sigara daha yaktım. Bakalım bir daha böyle bir bok yerse bu kadar nazik olacak mıydım.
Yaklaşık bi on, on beş dakika sonra dayanamayıp iş görüşmesine gideceğim bahanesiyle Kirazı evden yollamıştım. Bir ay kadar olmuştu Ankaraya geleli, tabi bir aydır bu salakla uğraşıyordum. Yılışığın tekiydi her fırsatta yanımda bitiyordu. Tabi bu gidişle eninde sonunda elimde kalacaktı. Banyoya girip rutin işlerimi halletim ve kısa bir duş alıp kendimi banyodan dışarı attım. Hazırlanıp yarın açılacak olan okuluma uğrayacaktım bugün tabi birazda dolaşmayı düşünüyordum. Saçlarımı kurutup hızlıca elime ilk geçen kot tişörtü üzerime geçirdim. Gerekli olan şeyleri de yanıma aldıktan sonra da kendimi dışarı attım.
Okul bi hayli uzaktı ve yorulmuştum. Okulun oralara yaklaştığım da, büyük bir park gördüm ve içine girip boş çardaklardan birine yerleştim. Parkta çok fazla kişi vardı. Çantamdan sigaramı çıkarıp bi tane yaktım ve yan çardakta oturan grubun dinledikleri oyun havasını duymamak için kulaklığımı takıp No1 den bir şeyler açtım. Ankaralıydım sonuçta oyun havasını severdim ama şuan hiç modum da değildim, bu yüzden No1 iyiydi.
Tam kalkacağım sırada on üç yaşların da sempatik bi ufaklık yanıma gelmişti. "Abla sigaran varsa bi tane versene" dediğine gülüp "var da, senin yaşın uygun değil sanki bunun için küçük" derken çıkardığım sigarayı gösterip küçüğe uzattım. Uzattığım sigarayı alıp "küçük mü?" Alay edercesine gülüp "her neyse, sağol" deyip yanımdan ayrılırken güldüm. Ben de ilk içtiğim de onun yaşlarındaydım, biri bana gelip küçük dese atarlanırdım heralde. Bücüre bak siklemiyordu bile.
Biraz daha yürüdükten sonra okulun önüne geldim Şehit Büyükelçi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, aslında okulun ismi bundan daha uzundu ama ben söylemeye üşenmiştim. Okulun içine kolayca girip bir iki hocayla tanıştıktan sonra tuvalete geçtim. Hava çok sıcaktı ve ben yanmaya başlamıştım. Elimi yüzümü buz gibi suyla yıkamama rağmen yanma hissim hala geçmemişti. Ellerimle kendime yelpaze yapıp aynaya bakarken gördüğüm karartıyla, çığlık atıp arkama döndüm. Hiç bir şey yoktu, n'oluyordu yine? Korku bedenimi esir aldığında daha önce gördüğüm rüyanın da etkisiyle gözlerim dolmaya başlamıştı. Aklımı kaçırmadan burdan çıkmalıydım. Koşar adımlarla tuvaletin kapısına doğru giderken sırtımdan aldığım darbeyle hızlı bir şekilde kapıya çarptım ve ordan da yere iteklenmiştim. Dikilip sırtımı kapıya yasladıktan sonra korkumdan ağlamaya başladım sikeyim böyle işi neler oluyordu ya, ne yapacaktım ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yolsuzlar
RandomAilesini kaybettikten sonra, doğduğu Ankara'nın küçük bir köyü olan Saraya geri dönen Azra, inanmadığı varlıklarla baş edebilecek mi? Peki ya kuralları çiğnediği için, insan bedenine hapsedilen bir cin kurtulmak için tek şansı, kurban edilmesi ge...