Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Varoluşsal sancıların insana sayısız katkılarının arasında muhtemelen en büyüğü kişinin varlığının aslında ne kadar kayıp ve küçük olduğunu ona hatırlatırken diğer yandan kişiye var olduğunu en çok hissettiren şeyin o olmasıdır. Bu sancılarla sayısız geceler boyu kıvranmış olan Lalisa hala kendisini aramaya devam ederken kendisini yeryüzünde bir karıncadan farksız olarak görüyor, fakat en azından var olduğunu hissedebildiği için sonu olmayan boşluğa düşerken arada sırada da olsa yüzüne küçük bir tebessüm konduruyordu.
Arayış içinde yıllarını geçiren Lalisa var olmakla gurur duyarken bunu kendisine ve başkalarına kanıtlama ihtiyacı içerisinde yanıp tutuşuyordu, psikiyatrist olmasının nedeni de buydu. İnsanlarla bu şekilde iletişim kurabilirse birkaç kişi de olsa dönüp baktıklarında onu göreceklerdi, belki de ismini zikredecek, iyi veya kötü, bir anlığına dahi olsa Lalisa'nın varlığı hakkında düşüneceklerdi. Lalisa illa ki birilerinin geçmişinde yer alacaktı, artık ismi hatırlanmayan bir doktor, sefil bir kadın, sevilmeyen bir evlat, sınıftaki silik kız...
Ailesinin dahi varlığını yok saydığı bu kadın, var olmasına vardı fakat varlığı hiç kimse için bir anlam ifade etmiyordu. Belki sekreteri olan Bong Cha için bir anlamı olabilirdi, sonuçta Lalisa'dan maaş alıyordu fakat onun kendisine karşı besleyebileceği tek duygunun maaşının azlığından kaynaklı bir kin veya sefilliği için acıma olduğunu bilen Lalisa'nın içini rahatlatmıyordu.
Lalisa, birileri için var olmak istediği, dahası, olamayacağını kabullendiği zamanda karşısına çıkmıştı Jungkook. Bu, beklenmedikti tamamen. Lalisa yalnızca gri bulutların olduğu, her daim fırtınalı ve yağışlı havanın hakim olduğu, atmosferi tuzlu su kokan ve zemini dikenlerden, taşlardan oluşan bir sonsuz uçurumdan aşağıya doğru adımlarken ayaklarına batan her diken onu uçurumun duvarlarına bağlıyordu. Ve Jungkook, o uçurumu tersine yürüyerek uçurumun üzerinde keyifle onları izleyen Tanrı'ya ulaşarak intihar etmeye çalışan bir adamdı. Lalisa, onunla omzu çarpıştığında ikisi de durmuştu, kimin hangi yoldan devam edeceği meçhuldu.
Lalisa gözlerini Jungkook'un sayıklamaların duymasıyla araladığında saat henüz sabaha karşı 5'i bulmamıştı. Kulağına ulaşan acı dolu sesleri başta algılayamamış olsa da Jungkook'un hemen karşısındaki koltukta derin nefesler alıp vererek dudaklarını oynattığını gördüğünden üzerindeki battaniyeyi hızla kaldırdı ve ayakkabılarını giyme gereği duymadan yerinden kalktı. Yalnızca sokaktaki sokak lambasının hafifçe aydınlattığı odada yere bakmadan Jungkook'a doğru ilerlemeye çalışan Lalisa yanına ulaştığında ter damlacıklarının süzüldüğü güzel yüze baktı.
Acı çekiyor gibi görünüyordu fakat dudaklarından süzülen "Min Shim..." ismiyle çektiği acının fiziksel olmadığını anladığında içinde korkunç fırtınalar koptu. Jungkook, ölen eşini rüyasında görüyordu ve her ne görüyorsa ona tarifsiz bir acı veriyor olmalıydı ki, Lalisa onun sol gözünden süzülen gözyaşını görebilmişti.