Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Lalisa Manoban son günlerde birçok duyguyu zirvesinde yaşarken içindeki tarifsiz hissin ne olduğunu çözümlemek için geceleri sık sık uykusundan ansızın uyanıyordu. Midesini yakan ve aklını birçok şeyle meşgul eden bu his, bir yandan içini cayır cayır yakarken diğer yandan onu sakinleştiriyordu. Bu hissi yaratan kişinin Jeon Jungkook olduğunu, iyi biliyordu.
Lalisa kliğin dış kapısına uzanan merdivenlerin sonuncusuna oturmuş yağmurun onu yıkamasına izin verirken bir yandan bu adamı düşünüyordu. Jeon Jungkook, onun bu hayatta gördüğü en acı şeydi. Zavallı adamın canı öylesine yanıyordu ki ona dokunduğunda parmağının yanacağını, tüm acısının kendisine geçeceğini düşünüyordu. Bencil Lalisa Manoban, ondan çok daha korkunç şeyler yaşamış olan Jungkook'u düşündükçe kendi acısını küçümsüyor ve rahatlıyordu.
Adam kliniğe tamı tamına 12 gündür gelmiyordu. Açıkçası Lalisa onun adına biraz endişelenmeye başlamıştı, ölen karısının sanrılarını gören ve bir türlü öldüğüne inanmayan bu adam artık kendisi için tehlikeliydi. Eğer bir an önce karısının ve bebeğinin ölümünü kabullenmezse ya onlarla kendisine ait bir ütopya inşa edecek ve tüm ömrünü korkunç bir yalana inanarak geçirirken delirecekti, ya da gerçeği sezdiği an dünyası başına yıkılacak ve o enkazın altında nefessiz kalarak kendini öldürecekti. Lalisa adamın bu enkazın altından sağ çıkma ihtimalini düşünmek istese de, böylesi sert bir adamın tek başına sağ çıkamayacağını, ama kimsenin ona yardım etmesine izin vermeyeceğini de düşünüyordu.
Jeon Jungkook, Lalisa'nın zihnini tırmalayan tüm düşüncelerin başrolündeydi.
Korkunç bir merak duygusu her yanını sarmalamışken istediği tek şey onu görmek ve onunla konuşmaktı. Fakat adam, bir Tanrı gibiydi. Kendi rızası olmadan Lalisa onu asla göremiyor, ona ulaşamıyordu. Bilerek yapıyor, diye düşündü Lalisa ve hemen ardından gülümsedi.
Öğle saatlerine rağmen kapkaranlık ve yağışlı olan pazar gününün verdiği rahatlıkla Lalisa yüzünü delirmişcesine ağlayan gökyüzüne doğru çevirdi. Yüzünü ıslatan damlalar öylesine şiddetli ve yoğun akıyorlardı ki Lalisa neredeyse boğulabilirdi bu yağış altında, bunu düşündüğünde gerçekleştirdiği takdirde komik olacağını düşündüğü duruma kıkırdadı ve gözlerini kapattı.
Yağmur yüzünü dövercesine yağmaya devam ederken Lalisa'nın kulağına ulaşan araba sesi, neredeyse yağmur sesinin altında kaybolup gidecek gibiyse de, Lalisa onu rahatlıkla duymuştu. Dudakları kıvrılmak üzere hareketlenirken Lalisa onları durdurdu, kapalı olan gözlerini hafifçe oynatsa da açmadı. Saniyeler içerisinde araba ona yakın bir yerde durduğunda kalbinin teklemesine engel olamadı.
Geldi, diye düşündü.
Gerçekten de çok kısa bir süre sonra ona doğru yaklaşan adım sesleri duyuldu. Saniyeler sonra da yanına bir bedenin oturduğunu hissetti ve artık gözlerini açması gerektiğini anladı. Sırılsıklam olmuş yüzünü eğerek gözlerini açtığında ıslak kirpiklerini birkaç kez kırpıştırdı, dizine sardığı kollarını çözdü ve ıslak elleriyle gözlerini biraz ovaladı. Yanındaki bedene döndüğünde en son söylediği sözlerle kalbini bin parçaya ayırmış adamın, hemen yanında oturan kişi olduğunu gördü.