one; hogisim

3.2K 372 80
                                    

Lalisa sıkıntıyla derin bir nefes vermesinin ardından üşüyen ellerini birbirine sürttü

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Lalisa sıkıntıyla derin bir nefes vermesinin ardından üşüyen ellerini birbirine sürttü. Dışarıda sağanak sağanak yağan ve cama vurma sesiyle içine müthiş bir huzur veren yağmur olmasa kendisini çok daha kötü hissedebileceğini düşündü. Lalisa kendisinin de durumunun pek fazla iyi olmadığını, nevrotik kişiliğinin tamamiyle zihnini sarmaladığını ve artık ona yapışmış olduğunu biliyordu. 

O, hayatındaki tek şansını istediği mesleğin üniversitesini okuyarak harcamış gibi hissediyordu. Hiçbir beklentisi, hayali, hedefi yoktu. Daha kötüsü, o artık yalnızca yaşam mücadelesi veriyordu. Kliniğin kirası, giderleri, devlete ödediği vergi, Bong Cha'nın maaşı derken kazandığı paradan ona iki öğün yemek yiyecek kadar zor para kalıyordu. Eğer çoğu gece kendi kendisiyle konuşmasa kafayı yiyeceğini ve muhtemelen başka bir psikiyatriste ihtiyaç duyacağını biliyordu.

Midesi açlıkla kazınırken canının yemek yemek istemediğini düşünerek penceresinin önüne doğru ilerledi. Binasının bulunduğu cadde boştu, tek tük insan kaldırımdan yürürken bir yandan da sağanak yağan yağmurdan kaçmaya çalışıyorlardı. İnsanları izlemek, her zaman Lalisa'ya zevk vermişti.

Yağmurdan kaçarken bir yandan da saçlarını ondan korumak için elindeki evrak dosyasını başının üstüne koyarak koşuşturan takım elbiseli adamı gördüğünde Lalisa burnundan sesli bir nefes aldı. 

Bir akşam ansızın odasına gelen yağmurun her yerini ıslattığı acı dolu adam buraya tekrar gelmeyeli 8 gün olmuştu. Aslında Lalisa gelmesini beklemiyordu zaten, fakat içten içe merak ediyor hatta korkuyordu da. O gün buradan çıktığında ne yapmıştı? Kafasından geçen şeyler nelerdi? Bundan sonra nasıl devam edecekti? 

Hiçbir uğraşı olmayan Lalisa'nın 8 gündür aklında olan tek şey, bu adamdı.

O günden sonra her akşam geç saatlere kadar ışığını açık ve kapısını kilitsiz tutup, onu beklemeye başlamıştı. Hayır, bunun nedeni ilk görüşte aşk veya hoşlantı gibi duygusal şeyler değildi. Şiddetli bir merak vardı onu tekrar görme isteğinde, belki de hayatı boyunca gördüğü bu kadar çok acıyı çekebilen tek insanın ne kadar ve nasıl dayanacağını, neye tutunacağını ve en önemlisi, tutunup tutunmayacağını öğrenmek istemesiydi.

Fakat adam, gelmiyordu. Muhtemelen bir daha da gelmeyecekti.

Pencerenin önünden yavaşça kalkarken omuzlarını düşürdü. Ayaklarını sürterek masasına ilerledi ve çekmecesinden çıkardığı anti depresan hapından bir tanesini ağzına atarak midesine yolladı. Gözlerini sıkıca kapatıp içtiği ilacın kocaman bir taşa dönüşerek, adeta içini yararak boğazından geçişini hissetti. Derin bir nefes verdikten sonra dolabından küçük battaniyesini aldı ve koltuğa bıraktı. Masanın üzerindeki dış kapı anahtarlarını aldı ve buz gibi koridoru karşılamak üzere kollarını birbirine sararak odadan çıktı.

İşte tam o anda, dış kapı açıldı ve onu gördü.

Bu sefer giyindiği bir takım elbise değil, siyah bir kaban ve kot pantolondu. Boğazındaki yüne bakılırsa içindeki siyah renkte boğazlı bir kazak olmalıydı, iyi görünüyordu, en azından giyim olarak. Yüzü solgun ve günler öncesinde gördüğüne göre daha zayıftı. 

junsaengHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin