4. Bölüm

26 8 1
                                    

Kulağımıza dolan acı dolu ses ile hepimiz derin bir nefes verdik. Rahatlama dolu bir nefes. Çünkü sesin sahibi kendimiz değildik. Arkada bulunan bir görevliydi. Ne kadar da acıydı bir insanın ölümüne şükretmek? Ama ölen biz değildik ve bu şu an için yeterliydi.

Kafamı çekinerek arkaya çevirdiğimde iri, yapılı, otuzlu yaşlarda bir adam yerde yatıyordu. Boynundan akan oluk oluk kan ile gözlerimi çeviremedim bile. Çocuğu var mıydı? Ya da eşi? Belki sevgilisi, flörtü, arkadaşı? Hiç mi yoktu değer verdiği biri? Peki ya ona değer veren biri? Annesi, babası; belki cesedi bile bulunamayacak oğullarının ölümü ile ne yapacaklardı? O adam neden böyle bir işte çalışıyordu? Var mıydı onun da affedilmeyecek günahları?

"ÖYKÜ!" irkilerek bakışlarımı adamdan aldım. Herkes beklenti içinde bana bakıyordu. Ne zamandır bana sesleniyorlardı?

"İyi misin?" Savaş'ın bağıran sesinin aksine Çağrı'nın yumuşak sesi ilişti kulağıma.

"E-evet. İyiyim, bir şeyim yok." Bir iki saniye daha gözlerini üzerimde gezdirdikten sonra önüne döndü.

"Öldü değil mi?" Akın cevabı bildiği soruyu yine de bize yönlendirdiğinde Ege cevapladı.

"Evet." Öyle kanamaya nasıl yaşardı?

Adamın ölüsünü kimse almaya gelmezken kan yerde yol çizmiş bize doğru ilerliyordu. Ne kadar o tarafa bakmamak için kendime telkinler versem de bakışlarım orayı buluyordu. Ama benim dışımda herkes dakikalar içinde unutmuş gibiydi.

"Senin yüzünden öldü." Benden bağımsız olarak dudaklarımdan dökülen cümle herkesin anladığı gibi Ege'ye yönelikti. Haksız değildim. Ama bana cevap vermedi bile. Tamam şu an bir depoda kapalı kalmıştık ve kavga etmemeliydik ama susamazdım. Olmaz. Bu konuda değildi.

"Benim ya da Araf'ın izi geçer elbet ama o adam öldü. Tedavisi, telafisi yok. Senin yüzü-"

"Kes sesini." sert bir tavırla kurduğu cümleyi takmadım bile. Hatta onu sinir etmek istercesine olağanüstü rahat bir tavır ile konuşmaya devam ettim.

"Doğruların farkında olmanı istedim."

"Sana kapa çeneni dedim." sesli bir şekilde güldüm.

"Biliyorum gerçekler acıdır. Tıpkı senin yüzünden bir depoda tıkılı kaldığımız gerçeği gibi."

"Öykü sırası değil." Çağrı'nın sesi ile kaşlarımı çattım. Ne zamandı sırası?

"Bence gayet vaktimiz var ve tam da sırası!" Bana onaylamaz bakışlar atarken onu umursamadım.

"Ya sussana sen!" Ay bir de haklı gibi bağrıyor, çıldıracağım!

"Şaka gibi, sesini y-"

"İkiniz de kapayın çenenizi." Kulağıma ilişen Savaş'ın sesi ile derin bir nefes verdim. Zaten daha ikinci nefesimi alamadan demir kapı açıldı. İçeri ise bumerang Bora girdi. Geç bile kalmıştı.

"Yine ben." geber. Ağır adımlarla yanımıza ulaştı.

"Nasıl geçiyor saatleriniz." Saat mi? O kadar olmuş muydu?

"Ne kadar süredir buradayız ki?"Benim sorumu Akın dile dökmüştü.

"Tahmin oyunu oynayalım mı?" Allah'ım nereye düştüm ben? Kurtar beni, yalvarırım! Manyak bu adam.

"Hayır." sesim yankı yapmıştı çünkü Savaş ile aynı anda söylemiştik. Bora ise ikimize baktıktan sonra gözlerini devirdi. Really? Gözlerini devirme hakkını görüyor muydu kendinde?

"Tamam o zaman, 3 küsür saate yakındır buradasınız. Oldu mu? Ruhunuz ölmüş sizin." Ya adam gelmiş 30-40 yaşına hala oyun peşinde. Ben boşuna manyak demiyorum. Ayrıca hani 1 saate bırakırdı bizi?

Eli ile işaret çaktığında dakikalar içinde bir adam sandalye getirdi. Yanına konan siyah sandalyenin arkasını bize doğru çevirip ters bir şekilde oturdu. Bakışları tek tek hepimizin üzerinden geçerken derin bir sessizlik ortama hakimdi.

"Söylemeyecek misin yerini?" Ege olumsuz anlamda kafasını salladı. Gerçekten elim bağlı olmasa ağzının ortasına bir tane çakmak çok isterdim.

"Ya." Çağrı'nın arada kalmış sesi ile hepimiz ona döndük. Bu davranışımız ile daha demin'söylesem mi, söylemesem mi' ikilemi ile çıkan sesinin aksine daha net bir ton ile konuştu.

"Elmaslar ile derdin tam olarak ne bilmiyorum ama eğer bizi bırakırsan sana o parayı bulabilirim." Ben fikri mantıklı bulmuş hatta en fazla kredi çekeriz düşüncelerine girmişken Bora kahkaha attı. Hani şu boka benzeyen kahkahasını.

"Milyarder birini kaçırdığımı bilseydim, hiç boşa uğraşmazdım." Milyarder mi? Ne? Bu bir manyak baba-kız olayı değil miydi? Birkaç elmas için inatlaşılan bir olay.

"Milyar mı?" Bu sefer de içimdeki düşünceye Çağrı tercüman olmuştu. Bora ise bir süre bize anlamayan bakışlar attıktan sonra olayı anlamış olacak ki şaşkınlıkla kaşları havalandı.

"Yoksa Ege hanım size söylemedi mi?" Sanırım olay bildiğimizden daha farklıydı. Ege gerçekten buradan çıkabilirsem elimden kurtulamayacaktı.

"Benden çaldığı elmaslar milyarlar değerinde. Aklınızın almayacağı paralar ile uğraşıyor benim kızım. Oysa ben ona istediği kadar para veririm. Asıl kendi istemiyor paramı." Kinaye ile bitirdiği konuşması ile kaşlarımızı çatarak Ege'ye baktık. Tabii Savaş ve Araf dışında. Onlarda biliyordu! Neler dönüyordu bu koyduğumun deposunda? Deli mi edeceklerdi insanı?

"Neler dönüyor burada?" Kimsenin konuşmasına izin vermeden bu sefer ben soru sordum.

"Bir şey döndüğü yok, Ege elmasların yerini söylüyor ve siz de gidiyorsunuz."

"Rüyanda görürsün!" Bak hala inatlaşıyor gerizekalı! Bora da benim gibi düşünmüş olacak ki sinirle ayağa kalkıp sandalyeye tekme attı. Ben çıkan sese irkilmeye bile fırsat bulamazken adımları Ege'nin önünde durdu. Eli ile sertçe çenesini sıkarken yüzünü kendisine yaklaştırdı.

"Bana bak, elmasların yerini söylemezsen ve şirket senin sikik beynin yüzünden batarsa seni öldürmem daha beter ederim. Eğer onların beni öldüreceği sana bu rahatlığı veriyorsa emin ol son nefesimi bile sana işkence etmek için kullanırım tamam mı? Şu çok değer verdiğin arkadaşlarının kanını sana içiririm. Anlatıyor muyum kıvranırsın ölmek için. Kendi göz yaşında boğlursun." Ege'nin gözü korku ile dolduğunda şükrettim. Sonunda söyleyecekti.

"Asla!" Hay-

"Öleceğimi bilsem bile söylemem geberip gitmen için, babama ne yaşattıysan aynısını yaşayacaksın. Sonuç benim canım bile olsa yanın kâr kalmayacak. Geberip gideceksin!" Ağlayarak kurduğu cümleler ile tüylerim diken diken oldu. Cesedim mi çıkacaktı bu depodan?

"Senin canına değil, depodaki herkesin canına mâl olur diyorum." Eliyle Araf'ı gösterdi.

"Sikik arkadaşını öldüremesem bile" bizi gösterip devam etti "bunları umursamasan bile" Bu sefer de Savaş'ı gösterdi. "Savaş'ı öldürürüm. Ya da evde uslu uslu seni bekleyen kardeşini getirir öldürürüm." Yüzünü iyice yaklaştırdı. "Yapamam mı sanıyorsun? Söylesene ne durdurur beni? Berk'in öz, kendi çocuğum olması mı? Ya da Savaş'ın senin arkadaşın olması mı? İkisini de gözünün önünde öldürürüm."

"Y-yapamazsın." ağlayarak söylediği şey ile Bora sadece sırıttı.

"Neden? Beni engelleyen ne?" Ege'den uzaklaşıp silahı Savaş'ın kafasına dayadı. Savaş ise sanki çok doğalmış gibi ifadesiz bir şekilde Ege'ye bakıyordu.

"Söylesene Ege! Bu silahtaki tüm mermileri neden kafasına boşaltmayayım?"

Yıldız simgesine basmayı ve hikaye ile ilgili yorumlarınızı paylaşmayı unutmayın.

Elmas KaçakçılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin