Part 0: The Enemy

65.3K 3.8K 9.9K
                                    

[Ludovico Einaudi - Experience]

Holy, silinen bir bölümü tekrar sizin için yazmaya başladı. Sadece sizin için.

Saygılarımla. Sizi seviyorum.

Başlama tarihinizi buraya bırakabilirsiniz.

Gelecekten bir not; Yazdığım ilk bölümlerin şu anki halime kıyasla daha normal bir dilde olduğunu düşünüyorum, bu da yazdığım ilk ağır kurgulardan oluşu ve modern klasikleri o zamanlar daha yeni yeni tanıyor oluşumdan kaynaklı, ancak ortalara doğru artık ciddiye aldığım için üslubum düzeldi, bu nedenle bunu bilerek okursanız sevinirim.


| DÜŞMAN



Ellerini sıkıca tutan kemeri gevşetmeden, yakalanan esirin başını tekrar soğuk suya sokmalarını parmaklarımı aşağıya indirerek emrettiğimde, askerlerim gözlerimin içine korkuyla bakmış, düşman dahi olsa onu acıyarak birkaç saniye izledikten sonra işaretime uyarak kafasını tekrar suya batırmışlardı. Söz konusu ülkem olduğunda, askerlerim dahi verdiğim tepkilerden korkar, "Kim Taehyung'un merhametsiz yüreğini" günlerce konuşmalarına konu edinirlerdi. Lakin binbaşı olduğumdan bu yana anlamadıkları bir şey vardı. Düşmana merhamet etmek hiçbir insana yakışmayacak bir davranıştı. Buna karşın, her emrimde korkuyla bana bakan askerlerimin gözlerini görmek, içlerinde düşman dahi olsa merhamet duygusunu barındırdıklarını gösteriyordu ve bu benim ordum için olası şey değildi.

Bakışlarım yavaşça sudan çıkmaya çalışan ve nefessiz kaldığı için çırpınan adama kaydı. Dudaklarım düz bir çizgi halinde, gözlerim ise soğuk bir duvar misali dümdüz izliyordu çırpınışlarını. Sesim çıkmadı. Çırpınışlarını izlemeye devam ettikten sonra tekrar parmaklarımı oynattım. Bu sefer yukarıya doğru bir işaret yapmıştım. Askerlerim bunu bekliyormuşçasına hızla esiri yukarı kaldırdı. Daha önce benimle birlikte bu işlere bulaşmadıkları verdikleri saf tepkilerden belli oluyordu çünkü, eğer beni bir kez de olsa düşmanla karşı karşıya görselerdi, bu yaptığımın hiçbir şey olmadığını bilir ve ona göre davranırlardı.

Gözlerim bir kere bile bana yalvaran ve ağlayan o düşmana kaymadı, hiçbir hissimi dışarıya yansıtmadan gözlerimi tüm askerlerimin üzerinde gezdirdim. Yaklaşık yirmi asker benimle birlikteydi. İçlerinde bakışlarıma karşılık veremeyen, sadece acıyarak esire bakan bir tanesini gözüme kestirmiştim. Yavaş adımlarımı ona doğru yönelttiğimde, askerlerim yapacağım şeyi tahmin ettikleri için bir anda kendilerine çeki düzen verip dik durdular lakin, o asker öylesine dalmıştı ki düşmana, birazdan benden alacağı ağır darbeyi gelene kadar asla fark etmeyecekti bile.

Hiçbir şeyin farkında olmayan askerin dibine gelmeden önce yanından geçtiğim bir diğer askerin elinden tüfeği aldım ve sessizce avıma yaklaşmaya başladım. Tüfeği ona doğrultmadan önce bacağına ve karnına tekme atarak bir anda onu yere sermiş, daha sonra ani darbeyle kendini yere attığı anda sağ ayağımı üzerine koyarak göğüsüne bastırmıştım. Benden böyle bir darbe beklemediği için şaşkınca bana bakarken, gözleri benden ayrılmıyor ve korkuyla titriyordu.

Dudaklarım düz bir çizgi halinden, yavaşça kıvrılmaya dönerken, ruhsuz gülümsememi askere sunarak tüfeği ona doğrulttum. "Beni iyi dinle." Sağ ayağımdaki botu gözlerinin içine bakmaya devam ederek sertçe bastırmaya devam ettiğimde gözlerini kapatıp acıdan dolayı inledi. "Eğer düşmana acırsan," diye fısıldayarak ona doğru eğilmiş ve tüfeğin namlusunu tam anlına bastırmıştım. "Acınacak hale düşersin." Asker sıkıca kapattığı gözlerini açtı, yavaşça dolmuş gözlerini bana dikti ve yutkundu. Ona bir şey yapmayacağımın farkındaydı. Ancak yine de beni tanımadığı için olasılıklardan korkuyordu.

FROM SOLDIER | kth, jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin