Part 4: Jealousy

24K 2.7K 4.9K
                                    

[BTS - Spring Day]

Özlediniz mi, bilmiyorum. Ancak inanın bana kitabımdan her uzak kalışımda bu iki güzel karakterin hasretini iliklerime kadar hissediyorun.

Bu yüzden fazla uzatmadan, kendimi müzikle birlikte bölüme vereceğim.

Sizi seviyorum.

Yorumlarınızı bekliyorum.







| KISKANÇLIK

Büyük parmaklarımı sıkıca kavramış olan küçükle göz göze geldiğimde, dudaklarım istemsizce kıvrılmış, karşılığını aldıktan sonra da başım etraftaki kıyafet vitrinlerine yeniden dönmüştü. Henry, parmaklarımı bir anda bırakıp vitrinde gördüğü erkekler için tasarlanmış oldukça asil duran takım elbiseye heyecanla koştuğunda, kaybolması korkusuyla gözlerim şaşkınca açıldı ve aramızdan geçen at arabasını önemsemeden hızla onun peşinden yetişmeye çalıştım. Nefes nefese kalmış bir şekilde vitrinin önünde bana az önce yaşattığı ufak çaplı korkuyu belki de asla anlamayacak olan küçük çocuğa bakıp sakin kalmaya çalışarak yavaşça ona seslendim.

"Henry," diye fısıldadım. "Küçüğüm, elimi böyle aniden bırakmamalısın."

Gülümseyerek aynı heyecanla ellerinin tutmaya zor yettiği işaret parmağımı kavrayan küçük parmaklarına bakıp, tüm telaşımı unutarak sıcak bir gülümseme sundum. Askerlerim ve komutanları olarak bana, aylık iznimizi erkenden vermeleri, en başta bu haylaz çocuk için iyi olmuştu. Her askeri iznimizde olduğu gibi, ailesi yakında olanlar onların yanına gider, olmayanlar ise şehre inip birlikte vakit geçirirlerdi. Ordudan birkaç askerim, Seokjin Hyung, Hoseok ve Jimin'le birlikte şehre inmiştik. Henry ise yakın olduğum askerlerden Seojoon'un küçük üvey kardeşiydi. Henry daha bebekken komutanı olduğum için abisiyle yakınlaşmıştık. Şimdi dört yaşına gelmiş, artık bize ve abisine oldukça alışmış hiçbir şekilde yabancılık da çekmiyordu. Açık kahve kıvırcık saçları, beyaz teni ve melez bir çocuk olduğundan dolayı diğer korelilerden daha iri olan gözleriyle tam anlamıyla ay yüzlü bir çocuktu.

Askeriyede yapılan tüm izin günlerinde, her günümü bu sevimli çocukla geçirmek, benim için bir sorumluluktan çok eğlenceydi. Jimin ve diğer arkadaşlarım önümüzden yürüyerek çoktan kahve içmek için bir mekana girmiş olmalılardı, ancak ben Henry'le dolaşmakta ısrar ettiğimde ikimizi yalnız bırakmış ve her zamanki gibi pes etmişlerdi.

Küçük parmakları kavradığı işaret parmağımı sağa sola hızla çekiştirip, diğer eliyle aynı hızda vitrindeki takım elbiseyi gösterdi. Gözleri kocaman açılmış ve gülümsüyordu. "Taehyung, bunu giyersen çok yakışıklı olursun!" Diye yüksek bir sesle bana seslendiğinde, etraftaki birkaç genç kadının bana bakarak gülümsediğini fark ettim. Gözlerimi onlardan çekip, Henry'nin yumuşak saçlarını okşadım ve onunla yüz yüze olabilmek için dizlerimin üzerine çöktüm. "Bu kıyafetle de yakışıklı değil miyim, küçüğüm?" Dediğimde başını yanlış bir şey söylemişçesine mahçupça sağa sola sallayıp söylediğini açıklamaya çalıştı. "Hayır, sen hep bütün abilerimden daha yakışıklısın. Ama annem hep kadınların böyle giyen adamları sevdiğini söylerdi."

Dudaklarımdan kaçan ufak bir gülüşe engel olamadım, başımı aklıma gelen düşüncelerle onaylamazca sağa sola sallayıp, emin olmak istercesine gözlerinin içine baktım. "Benim bir kadınla birlikte olmamı mı istiyorsun?" Gözleri benden kaçıp, etrafta dolaştığında söylemekten utandığını anlamış, lakin yaşının daha çok ufak olmasına rağmen aklının böyle şeylere nasıl erdiğine anlam verememiştim. Abisi Seojoon, boş zamanlarında ona birkaç şey söylüyor olmalıydı. Daha sonradan bunu onunla konuşacağıma emindim. "Dinle beni Henry, etraftaki birçok insan, benim bir yuva kurmamı istiyor, biliyorum." Diye fısıldayarak saçlarını okşamaya devam ettiğimde boncuk gözleri beni dikkatlice dinliyordu. Siyah incileri yüzüme dikilmişken, gözlerinin bana hatırlattığı kişiyle bir anda gülümsemem solmaya başladı, daha sonra ise keyiflice çıkan sesim buruklaştı.

FROM SOLDIER | kth, jjkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin