Yeni Hayat

94 8 7
                                    

"TANRI'NIN ÖLDÜRÜLDÜĞÜ SABAH"

                "300 YIL ÖNCE"

                 Jeanne önüne düşen uzun siyah saçlarını kulağının arkasına iliştirirken bir yandan da Judas'ı izliyordu. Judas elindeki yüzüklerden birini ona uzattı. "Haydi yüzüklerimizi takalım." İkisi de elindeki yüzükleri aynı anda diğerinin parmağına geçirdi. Judas Jeanne'nin ellerini avuçlarının içine alarak:

- Bundan sonra hayatlarımız birbirine ait. Yaptığımız şeyden sonra neler olacak, başımıza neler gelecek pek bir fikrim yok aslında. Ama hoş karşılanacağımızı sanmıyorum, en azından belki bir süre için, dedi.

- Farkındayım bunun. Ama bak hiçbir şey olmadı. Belki de bir düzenbazı öldürdük. Bizi affederler belki. Jeanne bunları söylerken gözlerini yavaşça kapadı. Yüzünü Judas'a yaklaştırdı ve bir tebessümle "Gelini öpebilirsin" dedi. Judas elini Jeanne'in beline koyup onu kendine çekti ve dudağına öpücük kondurdu. Bu şekilde sarılan çift çoktan kara bulutların tepelerine çöktüğünü farketmedi bile. Kendilerine gelmesini sağlayan şey ise, kopan büyük gürültü oldu. Az önce kendilerini kaptırdıkları o büyülü an, şimdi yerini depremin verdiği dehşete bırakmıştı. Yağmurun da bastırmasıyla biraz önceki ormanın bütün huzur verici yeşilliği sırılsıklam karanlık bir hal almıştı. Yağmurdan sığınmak için köye gitmek isteseler de sarsıntı ayakta durmalarına bile fırsat vermiyordu. Oldukları yerde diz çöktüler, Judas Jeanne'i kollarıyla sarıp üzerine siper oldu. Bunca felaketin sanki anlaşmış gibi aynı anda başlaması iki katilin de aklında şu soruyu uyandırdı: Gerçekten Tanrı öldüyse, kıyamet mi kopuyor? Ama sorular cevapsız kaldı. Yağmur devam etmesine karşın, deprem dinmişti. Bir süre gözlerini sıkıca kapayıp birbirlerine sarılmaktan başka bişey yapmadılar. En sonunda Judas koruma iç güdüsüyle başını kaldırıp çevresini kolaçan etti ve işaret parmağını Jeanne'nin çenesine koyarak yüzünü kendine doğru çevirdi:

- İyi misin?

- Sanırım. Yani yaralanmadım. Ama... Tanrım... Gerçekten kıyamet kopuyor sandım.

- Tanrım mı? Haha.

- Evet bu kelimeyi kullanmam biraz garip oldu.

- Neyse. Köye dönmeliyiz. Oradaki duruma da göz atmamız gerek. Dün geceki eserimizi çoktan farketmişlerdir. Bir de deprem çıktı başımıza. Hala ayakta olan fazla ev kaldığını sanmıyorum.  

             İkisi de toparlanıp ayaklandı. Judas acele ile Jeanne'i elinden tutup önden  gitmeye çalıştıysa da Jeanne adım atmamak için kendini geri çekti. "Bir şey unutmuyor muyuz?" Judas dönüp anlamsız bir şekilde bakarken, Jeanne tek kaşını kaldırarak, yüzüklere işaret etti. "Parmağımızda bunlar görülsün istemiyorsun heralde? Özellikle de dün geceden sonra." İkili yüzüklerini çıkarıp kuşaklarının içine koyduktan sonra köye doğru koşar adımlarla ilerlemeye başladılar. Ağaçlar arasından yıkılmış evleri gördüklerinde Judas eliyle dur işareti yaptı. "Hemen girmeyelim önce uzaktan duruma bakmak istiyorum." dedi. Köyün en dış sınırında kalan evin arkasından gizlice izlemeye başladılar. Bulundukları açıda görüş mesafesinde kimse yoktu. Evleri enkaz yığınına dönmüş, üzerlerinden dumanlar yükseliyordu. Yağmur olmasa çoktan kül yığınına dönmüştü bile. Kimseyi göremeyince yağan yağmurun sesleri arasından köylülerin sesini duymaya çalıştılar. Ne bir panik havası ne de ağlayan birilerini sesi geliyordu. Tek duydukları birisinin bağırdığıydı. Sanki emir verir gibi sürekli söyleniyordu. "Judas." Judas seslere odaklanmış olmasına rağmen yanında Jeanne'nin ona seslendiğini duyamıyordu. "JUDAS!" Hızla arkasına döndüğünde yüzüne doğrultulmuş bir çift mızrakla karşı karşıya geldi. Kürkten yapılma zırhları üzerine geçirmiş  üç adam, ellerinde silahlarıyla dik dik bakıyordu. Biri Jeanne çoktan yakalamış ve ellerini arkadan bağlamıştı. Diğer ikisi ise Judas'ın ani bir hareket yapmasını bekliyordu.

İlk ve Son Biz'izHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin