Kan Bulaşmış Kelimeler

107 8 13
                                    


           Keyifli okumalar dilerim. 💐

Bu şehir göremedi yalnızlığımı. Bu şehir duyamadı aciz ruhumun haykırışlarını. Kayboldum her anıda... Her seste kaybettim kendimi. Toprağa acı ektim, kaybettiğim her fikir için. Acılar, ruhumdan paça parça döküldü. Bu ruhuma iyi gelmedi. Her hücrem acıya hasret kaldı. Bende tehdit ettim kendimi, bugün ölecektim. Ama beraberimde anılar gelemeyecekti. Zihnime batan bu anıları, bu kâğıt kabul edecekti. Ellerimde kan vardı, kan önce zihnime sonra kelimelerime bulaştı. Hiçbir suyun temizleyemeyeceği bir kan. Kelimelerimde kardeşimin kanı vardı. Kimsesiz değildim ben, etrafı insanlarla dolu bir yalnızdım. Ruhum, her gün farklı farklı kişilikler giyerdi. Kıyafetlerim, fikirlerim olmuştu. Sonra bir fikirde sabit kaldım. Kendime bir rol biçtim. Çevreme oynadığım bu rolü şimdi gözler önüne serme vaktiydi. Konuştuğumda boğazıma batan kelimelerin darağacına gitme vaktiydi. Sergilediğim bu rolü izleyen tek kişinin sonu gelmişti. Sıra bendeydi. Kan bulaşan kelimelerin ve benim ölüm vaktimdi. Onların ölümü yazılmak, benim ölümüm düşünmek oldu.

Ben, Yeliz Çevik. Normal olmaktan uzak kişiliğim ve bedenimi sığdırmaya çalıştığım binlerce ses.Kulağımdan hiç eksilmeyen, benden başka kimsenin işitmediği bu sesle yaşıyordum. Doğduğumda birçok olan bu sesler, konuşmaya başlamamla tek sese dönüştü. Beynimdeki bu ses orkestrası bedenimi yönetecek güce sahipti. Belki de herkesin içinde bu seslerden vardı ama cesaretimi toplayıp 'sizin beyniniz de sizi yönetecek bir orkestra var mı?' diye sormadım, soramadım. Onlara dudaklarımı kıpırdatmadan cevap veriyordum ama bazen hepsi bir anda konuşup orkestrayı bozduğunda ağlamaya başlıyordum. Ailemin bu sesleri susturacağını düşündüm, onların bu sesleri nasıl bastırdıklarını anlamıyordum. Bir keresinde benden bir yaş büyük olan ablamın başına, başımı yaslayıp ondan gelen sesleri duymaya çalışmıştım ama duyamayarak ağlamaya başlamıştım. Sonra bu seslere alışmaya başlamıştım artık beynimdeki orkestrayı bozmayan sesler tek bir sese dönüşmüştü. Onunla konuşmaya, oyunlar oynamaya başladım. Çatıda yürümek, kedilere taş atmak, yemeklerin içine böcek koymak gibi tuhaf oyunlar. İçimdeki ses bu oyunların normal olduğunu söylüyordu. Ona inanmıştım...

O zamanlar tek oyun arkadaşım oydu ama arkadaşımın oyunlarını ne zaman oynasak, sonunda ceza alırdım. Halbuki bu sadece oyundu ama ailem bunu anlamıyordu. Biricik ablam Yeşim ise bu oyunlardan korkuyordu. İp atlamak, saklambaç gibi daha basit oyunlar oynuyorduk. İçimdeki sesin oyunları daha eğlenceli olsa da bu oyunları oynamaya devam ettim. Bir gün tüm cesaretimi toplayıp Yeşim'e içinde konuşan seslerin olup olmadığını sordum. O zamanlar 10-12 yaşlarındaydım. Tüm umudum Yeşim'in iki dudağının arasında dökülecek sözcüklerdeydi. Önce anlamaz gözlerle bana baktı, böyle bakmasından utandım. Ben normal değil miydim yoksa? Neden oynadığım oyunlar için ceza alıyordum? Yoksa sadece bende mi vardı bu ses? O an bedenime korku yayıldı. İçimdeki ses konuşmaya başladı teskin bir sesle:

-Sen normalsin ama benden kimseye bahsetmemelisin  dedi.

Daha açıklayıcı olmak için benim oynadığım oyunları içimdeki Ses arkadaşım söylüyor dedim. Yeşim'in iri yeşil gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Şaka yapıp yapmadığımı incelemeye başladı. Sonra gözleri normal şeklini aldı. Dudaklarını araladı:
- Tabi ki kardeşim benim içimde de böyle sesler var dedi. Ama bu sesler özeldir, kimseye söylememelisin dedi.

O an dünyanın en mutlu insanıydım. Normaldim ben, herkesin içinde böyle sesler vardı. Yeşim'in sözlerine sımsıkı sarıldım, benim tek umudum bu kelimeler olmuştu. Yeşim'in bana ilk ve son kez söylediği yalana inandım. Bu hamuruma katılan ilk yalan olmuştu. Ben normal değildim ve Yeşim bunu biliyordu. Hamurum onun bana verdiği 'normal' kelimesiyle şekillendi, sonra ben o kalıba sığmayıp taştım. İçimdeki ses fısıldadı:

Kan Bulaşmış KelimelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin