5

59 13 52
                                    

Bu ılık akşamda nefes almak için balkon kapısını açmak iyi bir fikir gibiydi taa ki kedisi balkona çıkıp aniden komşu balkona zıplayana kadar. Hyojoo, yoğun iş gününün ardından dinlemek için yaptığı papatya çayını pervaza bırakıp kedisine yüksek sesli olmamasına dikkat ederek konuştu. "Ya- Turta. Buraya gel."

Onu umursamayan kedi bir mırıltıyla yeniden zıplayarak yan dairenin açık balkon kapısından girdiğinde Hyojoo panikle pervaza yaslandı. "Turta nereye-" Düşünmeden ani bir fikirle kedinin peşinden zaten bitişikte olan balkona atladı ve kapıdan içeri girdi. "Ne yapıyorum ben? Turta-"

Oda, bir çalışma odasına benziyordu. Balkon kapısının hemen önünde bir masa duruyordu ve iki duvar boyu kitaplık vardı. Masadaki masa lambasının ışığı kedisinin bedeniyle kesildiğinde Hyojoo hemencecik onu kucakladı fakat kedi arka partileriyle masanın üzerindeki kağıtları düşürmüştü. Sessiz bir küfür ve iç çekişle yeniden yere çömelip kağıtları toparladı. Zaten birinin -tam olarak JYP şirketler birliğinin başkanı Lee Junho'nun- evine izinsiz girmişken ona ait dosyalara bakmak istemiyordu. Elindekileri masaya bırakıp balkon kapısından çıktığında şimdiye kadar evde olmadığını düşündüğü Lee Junho'nun sesini duymuştu. "Rahat bir yere gitmek ister misin?"

Vücudunda heyecan sebebiyle atan damarları ve nefes nefese solunumuyla kendini aydınlık oturma odasına attı ve hemen kapıyı kapatıp Turta'yı yere bıraktı. "Kötü kız, başıma açtığın işlere bak." Saçlarını alnından arkaya atıp bileğindeki lastikle ensesinden topladı ve kendini koltuğa bıraktı. "Yakalansam nasıl açıklayacaktım durumu, Yah! Hyojoo!" kendi kendine hitap edip başına vurdu. "Savcısın sen, savcı!"

Derin bir nefes alıp kitabını okumaya dönmek için açık bir şekilde koltuğa bıraktığı kitabı eline aldı fakat kitabı okumak yerine kendini Lee Junho'nun yanında kimin olduğunu merak ederken buldu. Onun bekar olduğunu sanıyordu fakat şimdi üzerine düşününce bekar olduğunu gösteren bir durum yoktu.

Kapının çalması tüm dikkatini dağıtırken kalktı ve ince ev hırkasına sarınıp kapıyı açtı. "Wooyoung." dedi genç adamın içeri girmesi için geri çekilirken "Geldiğini haber verebilirdin."

Wooyoung elinde koca tuvalet kağıdı rulosu paketiyle içeri girip gülümsedi. "Yeni ev hediyesi getirdim. Gelmeyeceğimi mi sandın?"

"Teşekkürler." dedi Hyojoo gülümseyip paketi onun elinden alırken. "Aç mısın?"

"Hayır, gelmeden önce tavuk yemiştim-" Wooyoung aniden kabalık ettiğinin farkına varıp gergince güldü. "Sen aç değilsindir diye düşündüm de."

"Doğru." dedi Hyojoo onu rahatlatmak adına. "Bir şeyler içmek ister misin? Papatya çayı-" çayını pervazda unuttuğu aklına gelince gözlerini kıstı. "Bekle lütfen, sen içeri geç, mutfağa..." dedi gerisin geri çıktığı odaya girip balkona çıkarken. Çoktan soğuyan çayı alıp döndüğünde Wooyoung hala mutfağın kapısında dikiliyordu. "Bugün iyi misin sen? Bir şey mi oldu?"

"Dalgınım." diye onu yanıtladı Hyojoo yeni bir çay demlemek için ısıtıcıya su koyarken. "Papatya çayı içiyorsun değil mi? Evet içiyorsun." Kendi sorusunu yanıtladığında Wooyoung gülüp ada tipi mutfak masasına oturdu. "Dalgın halini sevdim doğrusu."





——





"Yine neredeydin?" dedi karanlık içinden bir ses Hyunjin yurda girip ceketini çıkarırken. Sesi duyduğunda iç çekip başını geri attı ve "Hyung..." dedi fısıldayarak. "Beni kollamana ihtiyacım yok."

OBSESSIONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin