on beş

2.1K 199 134
                                    

2 Ay Sonra

Sırtımı soğuk duvardan ayırıp, elimdeki sigarayı yere attım. Bitkin ve berbat bir haldeydim. Bu iki ay boyunca hayatımda hiçbir gelişme olmamıştı. Yine Jungkook ile takılıyor, sosyal medyada Rarý'i stalkluyor, geceleri sabaha kadar ağlayıp bunu bahane bilerek okula gitmiyor ve son olarak sırtımdaki bıçakları çıkarmaya çalışıyordum.

Ne kadar ironik! Rarý mutlu gibiydi. Fakat Rosé'yi bilemem. Şuan da sadece kendimi biliyordum. Tekrardan ihanete uğramış, ve bunun verdiği acıyla başa çıkmaya çalışıyordum.

Ne gibi bir günah işlemiştim bilmiyorum ama canım çok yanıyordu. Rosé'yi seviyordum. Lanet olsun ki seviyordum fakat Rarý denen şeytan onu serbest bırakmıyordu.

Rosé esas benliğinden uzaklaşıyordu, bunu hissediyordum. Ve bu en çok benim canımı yakıyordu.

Boş sokakta yavaşça yürüyordum. Şu üç ayda resmen hayatım alt üst olmuştu. Kimseyi umursamayan, okulun kötü çocuğu Park Jimin, bir kız için kendini harap etmişti. Bunu beni iyi tanıyan birine söylesek, gülüp geçerdi.

Cebimden telefonumu çıkarıp Jungkook'u aradım. Umarım Lalisa'nın yanında değildir yoksa dertleşecek kimseyi bulamazdım.

"Alo?"

"Neredesin?"

"Evdeyim. Az önce Lalisa'yı evine bırakmıştım. Yeni geldim."

"Anladım. Yanına gelsem sorun olur mu?"

"Sana şu sıralar bir şeyler olmuş, Jimin. Dertleşmek için ise eğer, sormana gerek bile yok kardeşim. Bekliyorum seni." dedi ve telefonu kapattı.

En azından sevgisine ve samimiyetine inandığım birisi var.

𓍯

"Neyin var Jimin?" Oturduğum koltukta biraz daha yayıldım. Neyim yok ki!

"Tekrardan ihanete uğradım, Kook."

Kaşlarını çatıp elini omzuma attı. "Rosé mi?" Kafamı 'hayır' anlamında salladım. "Rosé değil, Rarý."

Yüzünü buruşturup biraz uzaklaştı. "Ow kardeşim, sen çok başka konulara giriyorsun. İçinde her türlü şeyi barındıran, kafamın içinde ki kıvrımlı yapı bunu kaldıramayabilir."

Hafifçe tebessüm ettim. "Benimle oyun oynamışlar. Abim ile benimle oyun oynamışlar!"

Bağırmam ile yerinden sıçradı. Şu durumda ne yaptığımı bilmiyorum ki. Ne düşündüğümü, ne hissettiğimi bilmiyorum.

Ya ben gerçekten Rosé'ye aşık olmuştum, ya da arkamdan iş çevrilmesini gururuma yediremiyordum. Kafam çok karışık!

"Gözümün içine baka baka benimle oynamışlar, Jungkook!"

Ayağa kalkıp kollarını bedenime sardı. "Hyung sakin ol. Ve bana baştan sona her şeyi anlat."

Yavaşça kafamı sallayıp, dolu gözlerimi sildim. "Rosé, çoklu kişilik bozukluğu olan birisiydi. Aynı anda hem iyi, hem de kötü birine dönüşebiliyordu. Ona Rosé ismini ben verdim, biliyor musun? Lay ile Rosé sevgiliymiş. Sırf o lanet adam yüzünden benimle oynamışlar!"

Tekrar hıçkırarak ağlamaya başladım. Ben bunları hakedecek ne yapmıştım? Neden her işin sonunda üzülen taraf ben oluyordum? Neden Rosé şuan yanımda yoktu?

"Abin tam bir orospu çocuğu." diye mırıldandı Jungkook. Ben de ona hak verdim. O tam bir orospu çocuğuydu.

"Bu gece burada kal, sabah bir şeyler yaparız."

lies and facts | jiroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin