Yorumlarınızı ve oylarınızı esirgemeyin💓💓
İyi okumalar💞
***
Kırmızı.
Kırmızı rengi hep yasak olanı temsil etmiştir yüzyıllarca. Ayıp kabul edilen her şeyi kırmızıyla bağdaştıran kocaman bir toplumdu insan adı altında yaşamını sürdüren bu canlılar.
Bir kadını zorla tanımadığı bir adamla evlendirip, daha sonra kadının aşkını bulması yasaktı.Ayrılmak istemesi yasaktı. İki erkeğin, iki kadının aşk yaşaması yasaktı. Başkalarının ayıplamasını duymamak için kendi evladını ayıplayan, yasaklar veren ailelerin cehaleti kokuyordu bu kasaba.
***
Floran Kasabası - 1842
Günlerden yine pazar olmayan bir gün kiliseye gidiyordu genç adam. Babasına,kiliseye, kasabaya lanet etti yine.
Katolik ailesinin katolik olmasından, bu kadar katı olmalarından, babasının rahip olmasından nefret ediyordu. O kadar nefret ediyordu ki korkuyordu bir gün kendi gibi davranmaktan, rolünden çıkmaktan. Çocukluğundan bu yana baskıyla, korkuyla, sevgisizlikle büyütülmüştü Jungkook. Kendi gibi olmak ne demek onu bile bildiğine emin değildi.
Hiç bir zaman rahat olamamıştı. Su içerken, yemek yerken bile diken üstündeydi hep. Babası kızacak veya ona tiksinerek bakacak diye ödü kopardı Jungkook'un.
Ama artık ondan eskisi kadar korkmuyordu. Çünkü artık korkusuna ağır basan bir duygusu vardı ona karşı.
Kasabadaki diğer gençler gibi özgürce eğlenemediği için, çocukluğunu yaşayamadığı için ve en çokta küçüklüğünden bu yana onun katı kurallarının gölgesinden çıkamadığı için ondan nefret ediyordu. Kafasında onu kaç kere öldürdüğünü bilmiyordu ama fırsatı olduğunda, cesareti olduğunda onu sadece kafasında öldürmeyi düşünmüyordu.
Ah, evet. Jungkook iyi biri değildi.
Jungkook iki yüzlüydü.
İlk yüzü, çocukluğundan bu yana sahip olduğu bir yüzdü, sahte bir yüz.
Babasının yanında, insanların içinde utangaç, saygılı, bir o kadar da ağırbaşlı; gözlerinde her daim korku kırıntılarının olduğu genç bir Jungkook. Kasabadaki çoğu gencin deyimiyle bir ezik.
Bunun yanında geceleri evden gizlice çıkıp kasabanın dışında en tehlikeli, en ahlaksız sokaklarda, sabahın ilk ışıklarına kadar eğlenen, kendi gibi olan bir Jungkook. Arkadaşlarının deyimiyle ise Jk.
"Jungkook!"
Duyduğu ince sesle düşüncelerinden ayrılıp arkasını döndü Jungkook. Kasabanın zenginlerinden olan ve kiliseye her hafta yardım ettiği için babasının sürekli övdüğü orta yaşlı kadın iğrenç gülümsemesiyle Jungkook'a doğru geliyor, bir yandan da şemsiyesini kapatmaya çalışıyordu.
Jungkook ise sahte bir gülümsemeyle kadına bakmış, kadın karşısına geldiğinde ise kusmak istediği yüze zorlukla bakabilmişti.
"Ah, Jungkook merhaba tatlım, nereye gidiyorsun böyle aceleyle?"
Orta yaşlı kadın küçüklüğünden beridir tanıdığı karşısındaki çocuğu beğeniyle süzdü bir süre. Kızının ona hayran olduğu kadar vardı. O çirkin rahibin ve ihtiyar karısının nasıl olurdu da bu kadar güzel çocukları olurdu aklı almıyordu.
Jungkook ise kadının sorduğu soruya karşın gözlerini devirmemek için kendini zor tutmuştu. Bu kadının kendisine olan ilgisi onu rahatsız ediyordu, ha birde kızı vardı bu pudra suratın. Kız da annesi gibi yılışık ve kendisine aynı ilgiyi gösteren pudra surat ikiydi Jungkook'a göre.
"Kiliseye gidiyorum Bayan Kang ve dediğiniz gibi biraz acelem var, kendinize dikkat edin lütfen!" Hızlıca ve gülümseyerek söylediği sözler ardından Bayan Kang'a arkasını dönerek koşmaya başlamıştı Jungkook. Kadının arkasından bir şeyler dediğini duymuş fakat anlamamıştı.
Çokta umurunda değildi.
Yeteri kadar uzaklaştığına emin olduktan sonra hızını azaltıp yürümeye başlamıştı Jungkook. Kimseyle karşılaşmadan, konuşmadan kiliseye gidip babasının istediklerini yaptıktan sonra eve dönmek istiyordu. Gece büyük bir parti vardı ve hazırlanmalıydı.
O sırada aniden bulutlar Floran Kasabası'nın üzerinde hızla toplanmış ve yağmur yağmaya başlamıştı. Gökyüzü adeta bir felaketi haber verircesine gürlüyor, yer sallanıyordu. Jungkook ise daha iki dakika önce güneşin olduğuna emin olduğu gökyüzünün karanlığa gömülmesini şaşkınlıkla izlerken bir anda yerlerin sallanmasıyla bir ağaca tutunmuştu.
Kaşlarını çattı Jungkook.
"Ne.. oluyor?"
Hızla ve birbiri ardına çarpan yıldırımlar gökyüzünü saliselik aydınlatırken Jungkook daha hareket edemeden hemen önüne büyük bir yıldırım düşmüş, Jungkook geriye doğru hızla savrulmuştu.
Karanlığın hakim olduğu bu gündüz vaktinde, gökyüzünde kırmızı tüyler uçuşuyor, Jungkook ise bayılmadan önce saliselik de olsa ona bakan bir çift kırmızı göz ve sivri diş görmeyi asla beklemiyordu.
Bölüm sonu.
-Rebel-
Prens Taehyung🍷
*Saçları daha uzun ve dalgalı, uçları da kırmızı hayal edin.*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red // •Taekook•
FanfictionBabası Lucifer tarafından cezalandırılan yarı vampir yarı şeytan olan Kim Taehyung 1800'lü yılların başına, Jeon Jungkook'un kasabasına sürgün edilir.