Güçlü kadınlar hep taktir edilirdi benim lügatımda, Peki onların lügatında? Kadınlar sessizce gider, arkasından bir ses dahi duyamazsın. Kadın kırılgandır, kadın narin olandır. Kadın güçlü olandır, kadın azimli olandır. Gün gelir o kadın öyle bir bağırır ki sağır oldum sanırsın fakat, duyuyorsundur. Öldüm sanırsın da hâlâ nefes alırsın..
Kadın sessiz gider giderken arkasından bir iz dahi bulamazsın...
O günden sonra Özgür'le yolda karşılaştıklarımızı saymazsak hiç görüşmedik. İki ay geçmişti en son görüşmemizin ardından. Yine okula uyandığım bir sabah hazırlanmaya başladım. Çok sıradan bir kazak giydim, her zaman olduğu gibi bugün de özenmiyordum ne giydiğime. Saçımı açık bırakıp, çantamı kontrol ettikten sonra, pencereninn yanında aldım soluğu. Her sabah olduğu gibi Özgür'ün odasına açılan penceremin perdesini araladım. Ama onun perdesi kapalıydı. Şansım işte zaten şansım olsaydı bu kadar sevip, aynı zamanda da bu kadar süre karşılık bulamayan tek insan ben olmazdım herhalde. Seviyordum işte... Kalbim, aklım ondan başkasını kabul etmiyordu. Zaten biriyle olmak istesemde ona kendimi anlatmaya halim yoktu. Bu karşılıksız aşk beni sandığımdan daha fazla paramparça etmişti.
Okul için hazırlanmamın ardından Kumsal'a mesaj attım, ''Ben çıkıyorum evden.."
Çok geçmeden ondan gelen mesajı okumak için gelen mesajın üzerine tıkladım.''Saf aşık bu mesajın aynısını yirmi dakika evvel ben sana attım."
Bu aşk beni gerçekten saflaştırmıştı. Kapımın önünde bekleyen Kumsal'ı unutup bir de ona ben evden çıkıyorum tarzında bir mesaj atmak,normal bir insanın yapabileceği bir iş değildi kesinlikle...
Kapıyı açtığımda, Kumsal'ın kızgın ama bir o kadar da tatlı yüzüyle burun buruna geldim. ''Hayırdır, yoksa benden mi hoşlanıyorsun?"
''Ya ne demezsin, deli gibi arzuluyorum seni." Dedi, kızgın ama bir o kadar da sevimliydi. "Yarınki tatil turuna geliyorsun dimi?" Diye sordu. Tamamen aklımdan çıkmıştı yarın Uludağ'a gideceğimiz.
Kumsal'a doğru dönerek, mahçup bir şekilde araladım dudaklarımı. "Aklımdan tamamen çıkmış o benim...''
"Ben anlamam Eylül hanım, gidiyoruz! Konu tartışmaya kapalı." Dedi, itirazlarımı kabul etmeyecekti bunu açık bir dille belirtiyordu.
Onun omzuna kolumu atarken, "Sen iste yeter, somurtkan şirinim." Dedim. Belli etmesede o da çaktırmadan gülümsüyordu. Dünyanın en iyi dostu...
"Bu arada bu akşamda bizdesin."
"O neden?"
"Beraber zaman geçirmediğimizi fark ettim. Film izleyip dedikodu yaparız olmaz mı?"
"Emine hanım ne diyecek bu işe bilmiyorum. Aramız pek iyi değil bu aralar." Aslında hiç iyi olmamıştı da...
"Ben onu hallettim bile, sen dert etme."
"Hangi ara?" Diye sordum, Beni her geçen gün şaşırtıyordu.
"Karşında ben varım, artık bu durumlara alışsan çok iyi edersin... Okuldan sonra eve uğrayıp çantanı hazırlar bize geçeriz."
''Olur." Dedim, zaten hayır deme gibi bir şansım yoktu.
"Bu arada kar tatili turuna Özgür'lerin sınıfta gelecek, büyük bir tatil olacak gibi... Ne dersin belki kısmetim ordadır."
"Özgür'lerin sınıf mı? O da nerden çıktı?"
"Sen lafı dolandırmadan, Özgür de gelecek mi diye sorsana bana." Kahkaha atıyor, beni kızdırmaktan da çekinmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
'RUH-U REVAN'
ChickLitHayat.. Nefes almak yaşamak demek miydi? Peki ya ölüm? İnsan ölümü sadece soğuk bir mezar taşına yatırıldığında mı hissederdi? Belki. Ama ölüm, hayattayken yaşadığın bütün acıların büyük bir sanrısıydı teninde. Ve hayat, onca acıya rağmen yaşadığını...