3.

1.3K 131 34
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
















KJM Groups, ünlü bir kozmetik şirketi. Pazara giriş yapalı çok vakit geçmedi ise de oldukça iddialı ve hayli başarılı. 2019 verilerine göre yıllık cirosu yüz milyar dolar. Kore'nin en ünlü simaları ile reklam anlaşmaları mevcut. İnternette yapılan bir ankette en güvenilir kozmetik markası seçilen ürünleri, yurt dışında da yoğun ilgi görüyor.

Bütün bunları nereden biliyorum? Çalışacağım şirket hakkında var olan aşağı yukarı bütün makale ve haberleri okuduğum için. Reklam ve pazarlama departmanında asistan olacak olsam da bazı temel bilgileri bilmem gerekir diye düşündüm. Bunun için bütün gecemi harcadım. Doğrusu yapacak daha iyi bir şeyim yoktu. Aylardır iş arıyor, sokaklarda boş boş gezip dolaşıyor, faturalarımı ödeyecek kadar bir süre ağır işler yapıyordum. Çalışmak ilaç gibi gelmişti. Heyecandan uykusuzluğumu dahi hissetmiyordum.

Sabah erkenden ofise geldim. Zaten uykuya vakit kalmamıştı. Beni yönlendirdikleri odada yanıma bir çocuk geldi ve önce kendini tanıtıp bana etrafı gezdirmeye başladı. Yaka kartım ve ihtiyacım olan diğer her şey hazırdı.

"Gözün korkmasın. Yapacağın çok bir şey yok şimdilik. Mail kutunu sık sık kontrol et, sana verilen işleri düzgünce ve zamanında hallet, günlük raporları ve istatistikleri güzelce kaydet. Ha bir de, CEO'muzun canını sıkacak şeyler yapma. İşte bu kadar. Deneme süresini doldurup kendini kanıtladığında gerçek bir çalışan olacaksın."

Bana şirketi gezdiren sarı saçlı çocuğu pür dikkat dinliyordum. Yürümeyi bırakıp yüzüme baktığında başımı sallayıp "Anladım efendim." dedim. Bunu beni gezdirdiği süre boyunca yapmıştım. Beni baştan aşağı süzüp gülümsedi.

"Efendim demene gerek yok. Çok kasıntı duruyor ve inan bana kasıntı tiplerden buradaki kimse hoşlanmaz. Biraz aykırı ve asi olmakta kötü bir şey yok. Anlıyorsun değil mi? Gerçi sen bunu pekala biliyor olmalısın."

Ne demeye çalıştığını, imalı gülüşünün sebebini falan çok sonradan anladım. Beni küçük bir masanın başına bırakıp kendi işine döndü. Hemen yanımda Yixing isimli yakışıklı bir adam vardı. Ara sıra bana bakıp gülümsüyordu. Bunu her yaptığında gamzelerinin yüzüne nasıl da yakıştığını düşündüm.

Öğle yemeği molasında yanıma gelip beni tebrik etti. Mülakatta yaptığım çıkışı hepsi öğrenmişti. Ben ekibe katılmadan önce dedikodum yapılmıştı anlaşılan. İşte o zaman Baekhyun'un asilik ve aykırı olmak hakkında söylediği imalı sözlerin gerçek sebebini anladım. Yixing bana kendisinden bahsetti biraz. Aslında Çinli olduğunu fakat çocukluğundan beri burada yaşadığını anlattı. Ofiste çalışanlar hakkında dedikodu edip bana faydalı olacağını düşündüğü bilgiler vermeyi de ihmal etmedi.

Yanlış anlaşılmak istemediğim için "Umutsuz bir haldeydim." dedim. "Normalde asla yapmam öyle şeyler. İnanın lütfen. Kaba biri değilim."

"Sorun yok ki." dedi gamzelerini gözler önüne seren gülüşü ile. "İşini iyi yaptığın sürece burada kimse üsluba takılmaz. Profesyonellik bizim için en önemli şey. Ayrıca o çıkışı yapmasan hiç fark edilmeyebilirdin. Muhtemelen edilmeyecektin de."

Teoride mantıklı ve oldukça iddialı gözüken bu anlayış gerçekte aptalcaydı. Kendimden biliyordum, üslup ve tavır sosyal yaşamda ölümcül olabiliyordu. Bazen tek bir hata geri dönüşü olmayan felaketlere yol açıyordu. İnsanlar başlarına gelmeden önce asla anlamasa da örneğin i̇nternete yazılan tek bir nefret cümlesi bir insanın canına kıymasına sebep olabiliyordu işte.

Geçmişe dair hatıralar zihnime doluştukça tadım kaçtı. O cümlelere de Yixing denen adama da muazzam bir öfke duydum. Ona bir aptal gibi konuştuğunu söylemek istedim. İddiasını çürütüp haksız olduğunu göstermek ve acı gerçekle yüzleşmesini sağlamak. Kendimi tuttum. Aklımdan geçen hiçbir şeyi ona söylemedim zira gerçekte kızdığım kişi o değildi. Benim bütün öfkem kendimeydi. Biliyordum.

"Teşekkür ederim, düşüneceğim." dedim nazik olmaya çalışarak. O da üstünde durmadı daha fazla. Belki de canımın sıkıldığını anlamıştı.

"Neyse, şimdilik bırakalım bunları. Zamanla alışırsın zaten. Bizimkiler yemek söylemiş. Toplantı odasında yiyeceğiz. Haydi gidelim."

Uzun zaman sonra karnıma doğru düzgün bir şeyler gireceği düşüncesi beni öyle mutlu etti ki o an, diğer bütün düşünceleri aklımdan çıkardım. Açlık sahiden bu dünyadaki en önemli problemdi. Karnı aç olan biri için etik değerlerin ya da felsefenin pek anlamı olmuyordu. Önümüze gelen yemeği iştahla yerken benden mutlusu yoktu. Mutluydum çünkü karnım toktu.














Kim Bu Gözlerindeki Yabancı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin