11.

1K 118 44
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




















"Son olarak Doh Kyungsoo, sen burada kalıyorsun."

Erken sevinmiştim ve hayat bu ufacık sevinci bile bana çok görerek sevincimi kursağımda bırakmıştı. Endişeli gözlerle bana bakan arkadaşlarıma "ben iyiyim, siz gidin" anlamında başımı salladım. Pekala kesinlikle iyi değildim, gitmelerini kesinlikle istemiyordum. Kapıdan tek tek çıkarlarken birinin geri dönüp beni kurtarmasını bekledim çaresizce.

Elbette geri dönen kimse olmadı. Yalnızca Jongdae çıkmadan önce biraz duraksamış, kapıdan dışarı adımını atmadan evvel Kai'nin yüzüne uzun uzun bakıp başını iki yana 'yapma' derce sallamıştı. Onun da odayı terk edişi ile buradan kurtulmaya dair bütün umutlarım yitip gitmişti.

"Buyrun efendim, sizi dinliyorum." dedim oturduğum yerden. Korktuğumu anlamasını istemiyordum ve buna mani olmak için elimden geldiğince doğal davranmaya, dik durmaya çalışıyordum. Ne kadar başarılı olduğum hakkında ise hiçbir fikrim yoktu.

"Bu hafta sonu Japonya'ya gidiyorum." dedi Kai. Bir an bağlantıyı kuramadım ve anlamaya çalışarak baktım suratına. Yüzündeki ifade tüylerimi diken diken ediyor, gözleri ise çözemediğim bir sebepten ötürü gittikçe daha rahatsız edici oluyordu. Ayrıca bu bilgiyi niçin benimle paylaşıyordu?

"Anlamadım?"

"Beni asiste edecek birine ihtiyacım var."

"Peki bunun benimle ne-"

"Pekala, anlayacağın şekilde söyleyeyim; benimle geliyorsun."

Kai yurt dışına çıktığı zaman en az bir hafta sürüyordu işleri. Bunu bütün ofis bilirdi. Onunla birlikte Japonya'ya gitmekten daha kötüsü varsa o da şüphesiz ki onunla birlikte orada bir hafta geçirmekti. Düşünmesi bile kanımı donduruyordu. Üstelik ben...

"Efendim, ben sizinle gelemem."

"Neden?"

"Çünkü ben... Ben şey..."

Bunu ona söylemeli miydim? Benimle dalga geçmesi bir yana, bunu aleyhime kullanacak kadar ileri gider miydi?

Cevap veremediğimi görünce "İtiraz istemiyorum." dedi umursamazca. "Hazırlığını yap. Yarın en erken seferle orada olacağız. Geç kalırsan maaşından keserim haberin olsun. Şimdi gidebilirsin."

Çok şey söylemek istedim, hatta çok şey yapmak. Orada üzerine saldırıp adama zarar vermekten tutun ağzıma geleni söylemeye kadar pek çok şey... Bunların hiçbirini yapmadan sessizce çıktım odadan. Ruhum çekilmiş, uykumsa aksine açılmıştı. Bir yolunu bulup bu işten sıyrılmak zorundaydım ama nasıl!?

Masama döndüğümde beni karşılayan Yixing'in meraklı gözleri oldu. "Ne oldu? Ne söyledi?"

"Japonya'da onu asiste edecek birine ihtiyacı varmış." dedim omuzlarımı düşürüp.

Yixing Baekhyun'a döndü ve kaşlarını kaldırdı. "E sen ne alaka?"

"Anlamadın mı?" dedi Baekhyun. "Yanında Kyungsoo'yu götürecek."

"Tamam da neden? Kai Kyungsoo'dan pek hoşlanmıyor, bunu hepimiz biliyoruz. Neden onu götürsün ki? Sen olsan sevmediğin birini yanında götürür müsün? Hem başkan şimdiye kadar hep yalnız gitti iş görüşmelerine."

"Daha fazla eziyet edebilmek için tabi ki." diye müdahale ettim. Başkanın beni yanında götürmesinin tek bir mantıklı açıklaması vardı çünkü. Bu defa farkında bile olmadan bana yapabileceği en fena şeyi bulmuştu üstelik.

"Ayrıca..." ondan tarafa dönmemize sebep olan Baekhyun, "Kai belki de Kyungsoo'dan o kadar da hoşlanmıyor değildir." diyerek çok aptalca bir fikir ortaya attı. Nasıl böyle düşünebilirdi? Bana yaptıkları ortadaydı sonuçta. Bütün ofis, hatta artık diğer departmanlarda çalışanlar bile dedikodular sayesinde her şeyi duyup biliyordu. Kai'nin tuhaf ve bir o kadar gizemli kişiliği ile genç yaşında bulunduğu pozisyon düşünüldüğünde hakkında bu kadar sansasyon ve dedikodu olması elbette anlaşılırdı fakat mevzuya ismimin dahil edilmesinden zerrece hoşnut değildim. İnsanların arkamdan konuşması fikri boğuluyor gibi hissetmeme, geceleri kabuslar görmeme neden oluyordu. Hakkımda iyi şeyler söylemelerini bile istemiyordum.

Sessizlik. Yalnızca sessizlik istiyordum. Engin, ucu bucağı olmayan, bir sessizlik.

İş çıkışı hep birlikte asansörlere ilerlerken "Bu akşam bir şeyler içelim mi?" diye sordu Yixing.

"Üzgünüm, beni pas geçin." dedim dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırıp. Yixing'in suratı anında asıldı.

"Hep böyle yapıyorsun Kyu. Bir kerecik bize katılsan ne olur!"

Yixing her akşam beni onlarla birlikte içmeye çağırıyordu. Davet edildiğim için minnettardım, evet insanlar tarafından isteniyor olmak güzel hissettiriyordu ama kalabalık ortamlar bana göre değildi. Evimden başka hiçbir yerde huzur bulamadığımı onlara söyleyemezdim. Benim hakkımda tuhaf şeyler düşünmelerini, gerçeği öğrendiklerinde ise beni dışlayıp yok saymalarını istemiyordum.

"Evime gidip dinlenmek istiyorum. Biliyorsunuz her sabah dörtte kalkıyorum." merhamet dilenen gözlerle baktım iş arkadaşıma.

"Off ama! Lanet olası Kai. Ondan nefret ediyorum."

"Özür dilerim Yixing."

"Saçmalama. Senin suçun değil. Sen buradaki tek kurbansın."

"Aynen öyle." diyerek Yixing'i destekleyen Baekhyun, dostane bir tavırla omzumu sıktı. Gülümseyip teşekkür ettim ikisine de. Beni hiçbir şey için asla zorlamıyor oluşları paha biçilemezdi.

Baekhyun ve Yixing ile vedalaşıp da yolculuk için hazırlanmak üzere evime geldiğimde ancak güvende hissedebilmiştim kendimi. Evimin kokusu ve sıcaklığı bağışlayıcı bir anne gibi sarmıştı her yanımı. Bir hafta boyunca Japonya'da ne yapacağımı ise hiç bilmiyordum.





















Kim Bu Gözlerindeki Yabancı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin