Yurt..

47 4 4
                                    

- - -

Ben Yağmur, 21 yaşındayım. İstanbul'da 3 arkadaşım ile birlikte aynı evde yaşıyorum. Dördümüz yani ben, Mert, Rüzgar ve Ege , anne ve baba sevgisine muhtaç büyüdük, o yüzden bu boşluğu birbirimizden hiç ayrılmayarak doldurmaya çalışıyoruz.

Yaklaşık on bir yıl önce beni bu dört duvarın içerisine ailem tarafından yalnız, kimsesiz bırakıldığımda yaklaşık 10 yaşındaydım, buraya gelmeden önce travma geçirmişim, o yüzden 10 yıldır nerede olduğumu, annemin ve babamın kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Beni neden buraya bırakmışlardı hala anlamış değilim. İlk iki yıl kimseyle konuşmadım, neredeyse yemek bile yemedim, dış dünyaya kendimi kapatmış vaziyetteydim. Çoğu zaman küçük bedenim halsiz düşüp yere yığılıp kaldığım oluyordu.

Burada geçirdiğim ikinci yılımdı , kimseyle konuşmaz, kendimi kitaplarına kapatan bir çocuktum. Aradan 4 yıl geçti, sonra bir yıl daha, bir yıl daha.. 18 yaşımdaydım, her şey berbat bir şekilde gidiyordu, ta ki o güne kadar. Her sabahki gibi saat sekizde uyandım, uykulu gözlerimi açtım ve ayılmaya çalıştım. Kendimi diğer günlerden daha yorgun ve halsiz hissediyordum ama içimde nedenini bilmediğim bir huzur vardı. Yataktan yavaşça kalktım ve banyoya yöneldim, dişlerimi fırçaladım. Dolaptan günlük kıyafetlerimi giyinip odadan çıktım. Sanki içimden bir ses bana " bugün diğer günlerden faklı olacak " diyordu. Merdivenin ilk basamağını indiğimde elim boynuma gitti.

"Kolyem yok! ". Buraya geldiğim ilk gün boynumda bir kolye ile bulmuştum kendimi. Nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde sekiz yaşımdan öncesi aklımdan silinmişti ve tek bildiğim o kolyeyi bana annemin verdiğiydi, kim olduğunu bilmediğim ve artık beni alacağına inanmadığım annem...
Hızlı hızlı odama çıktım her tarafa baktım, koltukların altına, yerlere, banyoya... Hiçbir yerde yoktu kaybetmiş olamazdım, o bana ailemden kalan tek şeydi. Yavaşça duvardan kayarak yere oturdum ve etrafıma bakındım, her korktuğumda onu avuçlarımın içine alır ve kendimi güvende hissederdim. Odanın bir köşesinde oturmuş kolyemin nerede olduğunu düşünürken gözümden akan bir damla yaşın elimi ıslatmasıyla irkildim. Odada oluşan sessizliğin ardından kapıdan gelen tıklama sesi ile göz yaşlarımı sildim ve kapıya bakmaya çalıştım, kapı açıktı. Sarı saçlı, kahverengi gözlü benim yaşlarımda bir çocuk kapıya yaslanmış sırıtarak bana bakıyordu.

"Sen kimsin?!" , "Niye bana bakarak gülüyorsun!!" dedim şaşkınlıkla sesimi yükselterek. Hiçbir ses çıkarmadı, elini havaya kaldırdı ve elindeki kolyemi gördüm. Şaşkın bir şekilde yüzüne bakıyordum.

"Bunu düşürmüşsün sanırım" dedi ve bana bakmaya devam etti. Duvardan güç alarak kalkmaya çalıştım. Yavaş adımlarla kapıyaa doğru yürürken bir yandan da önümdeki çocuðu süzüyordum.

"Kimsin sen?" diye sordum sorumu tekrarlayarak. Yüzü bana çok tanıdık geliyordu ama daha önce onu buralarda görmediğime yemin edebilirdim. Kendini tanıtırcasına elini uzattı ve dudaklarını araladı,

"Ben Rüzgar, memnun oldum." Bir kaç saniye sessizliğin ardından konuşmaya cesaret edebildim.

"Ben Yağmur" diye mırıldandım havadaki elini sıkarak. Bana bakarak gülümsedi. Ben ise hala şaşkınlıkla bakıyordum yüzüne.

"Sanırım yemekhaneye gidiyorsun, seni her gördüğümde yalnızsın istersen bize katılabilirsin". Genelde reddedip geçerdim ama bu sefer içimden tam tersini yapmak geliyordu. Reddedip yine yalnız kalmaktansa birileriyle sosyalleþip konuşmak istiyordum. Her ne kadar çekinsem de tek düz bir sesle,

"Olur.." Elini elimden çektim ve yanından hızlıca kayıp odadan dışarıya attım kendimi. Kolyemi boynuma taktım ve derin bir oh çektim. Dediğim gibi bu kolye benim tek gerçeğimdi, gerçeğimi kaybedersem eğer.. geriye ne kalır ki.

Herşey SarbaştanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin