Hoseok yatağından neşesini eksik etmeden kalktı. Yoongi artık çok daha fazla şey biliyordu ve bunu her gün kendine hatırlatmak onu daha da heyecanlandırıyordu. Sabahları yaptığı rahatlatma terapilerini bir kenara attı ve onun için daha çok terapi etkisi verecek geleceği kurguladı.
Yoongi'nin tamamiyle kendi kendine sürdürebildiği bir hayat, okul, belki sonrasında iş hayatı bile olabilirdi. Fakat bir anda Hoseok'un aklına bencilce bir düşünce geldi. Eğer ki her şeyi öğrenirse Yoongi'nin Hoseok'a ihtiyacı olmayacaktı.
Hoseok kafasını iki yana salladı. Bu şekilde düşünmemeliydi. Bencillik ona yakışmıyordu. Yani en azından Seokjin öyle diyordu. Hızlı bir şekilde debelendiği yataktan kalktı ve bugün ki yapacaklarını aklından planlamaya başladı.
Odadan çıktığında merdivenden inen Yoongi'nin yanına hızlıca yürüdü. "Günaydın Yoongi." Yoongi gülümsedi, bunun ne demek olduğunu biliyordu. "Günaydın Hoseok." Birlikte aşağıya indiklerinde mutfaktan gelen kokular birinin çoktan uyandığını belli ediyordu.
Mutfağa girdiklerinde ikinci 'Günaydın'larını eksik etmediler. Bilerek aynı kelimeleri söylemeye devam ediyorlardı ki Yoongi'nin hafızasında hepsi sonuna kadar kalabilsin.
Kahvaltıdan sonra Seokjin ufak bir işi olduğunu söyleyip gitmişti. Hoseok oturduğu koltuktan kafasını kaldırıp Yoongi'nin tuhaf gözlerle baktığı televizyona bakışlarını çevirdi. İçinden 'Keşke çevirmeseydim..' nidaları yankılanırken kıpkırmızı olmuş suratıyla kumandaya uzanıp televizyonu kapadı.
Yoongi Hoseok'a döndü ve meraklı gözleriyle kelime haznesi yettiği kadarıyla konuşmaya başladı. "Bu neydi?" Hoseok kıpkırmızı haliyle öylece bakakalmıştı. Daha hiçbir şey bile bilmeyen bir çocuğa 'porno'yu mu öğretecekti!?
"Um.. Şey.. Im.. Hiçbir şey!" Hoseok hızlı adımlarla evin dışına çıktı ve soğuk havanın biraz olsun domates halini yok etmesi için dua etti.
Muhtemelen yarın üvey ailesi Yoongi'yi alacak ve bir kaç gün vakit geçireceklerdi. O zamana kadar böyle şeylerden uzak tutmalıydı. Hoseok yanaklarına sertçe bir kaç kez tokat attı. "Tanrım ya böyle şeylerden onlara bahsederse!?"
Kendini sakinleştirdiğinden emin olduktan sonra içeriye girdi ve kelime kartlarına bakan Yoongi'nin yanına gitti. Yoongi elindeki kartları Hoseok'a uzattı.
Bunlar daha önce öğretmediklerindendi. Hoseok gülümsedi. "Demek bunları öğrenmek istiyorsun.. Peki o zaman."
Hoseok 2 saat boyunca eşyaları öğreten kelime kartlarını Yoongi'ye öğretmeye çalıştı. İşin mutlu eden kısmı ise, başarmıştı.
Seokjin eve girdiğinde evin ortasında dikilen Yoongi'yle göz göze geldi. Şaşkın bakışlarını çocuğun üzerinde gezdirdikten sonra Hoseok adına etrafına bakınmaya başladı.
"Yoongi, Hoseok nerede?" Seokjin nazik sesiyle sorduğunda Yoongi etrafına baktı ve kendinden emin olmayan bir sesle konuşmaya başladı. "Saklambaç oynayacağız dedi ve kayboldu.."
Seokjin kahkasını içinde tutamazken, Yoongi kendi içinde saklambaçın ne olduğunu sorguluyordu. Seokjin gözlerinden gelen yaşları sildikten sonra Yoongi'yi yanına çekiştirdi ve ona bebekler için olan eğitici videolardan birini açtı.
Saklambaçı öğretmenin en iyi yolu elbette ki uygulamadan geçiyordu. Bu yüzden Seokjin Yoongi'ye videoyu izlettikten sonra şeytani gülümsemesini yüzüne taktı. "Hadi gidip onu bulalım Yoongi!" Yoongi gülümsedi ve kafasını salladı.
Sadece şimdi ki saklambaç oyununda değil, ileride ki hayat oyununda da Hoseok'u bulmak zorunda kalacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can't Talk 《Sope/Yoonseok》✔
FanfictionYoongi gerçek ailesi tarafından para karşılığı bir denek olarak verilir. Bu deneyde bir insanın uzun süre konuşmaması ve etrafındaki hiç kimseyi duymaması sonucu, kişinin konuşma refleksinin kaybolup kaybolmayacağı araştırılır. Hoseok ise onun sonra...