İyi okumalar 💜
Bazen her savaşın kazanılamayacağını hatırlatırsın kendine. Bazen her umudun yeşermediğini, her mutluluğun sonsuz olmadığı hatırlarsın.
Eski insanların birbirlerinden farklı oldukları için aşklarını bir kenara atıp savaşmalarını hatırlarsın.
Şimdi de, bir kısmı hala hayatını sürdürmekte. Nasıl bir beyazlının siyahlıyı dışlayabileceği gibi, bir kızılderili bir amerikalıyı dışlayabilirdi.
Düşünülünce, her savaşta iki tarafta kendisini haklı bulur. Aşkta da böyle değil miydi?
Savaşmadıklarını düşünselerde, yine de en başından beri savaşmak için yemin eden onlar değil miydi?
Bu yüzden, Hoseok, kafasını saatlerdir yasladığı camdan kaldırdı. Kendini düşüncelerine bırakmak, onu bir terapistten, bir deliye çeviriyordu adeta.
Belki de bu yüzden çok iyi bir terapistti.
İnsanların içinde geçen her şey, aslında en başta kendisinde de geçiyordu. Bu değiştirilemezdi. İnsanoğlu aynıydı.
Ayağa kalkıp evinin etrafında kendini bilemezce küçük bir tur attı Hoseok. Düşünceleri onu yiyip bitiriyordu.
Telefonunun çalmasıyla hızlıca isme bile bakmadan yeşil tuşa bastı.
"Efendim?"
Bay Min onu arayan kişiydi.
"Bay Jung, sizinle anlaştığımızı düşünüyordum."
Hoseok bir süre sessiz kaldı. Ne diyebilirdi ki?
"Tam olarak hangi konuda anlaştığımızı düşünüyordunuz?"
Bay Min'in sinirli sesi, telefonu delip geçebilecek gibiydi.
"Oğlumdan uzak duracaktın!"
Hoseok derin bir nefes aldı. Aslında bu nefes, onun için bir rahatlamaydı. Yoongi'ye değilde, kendisine kızdıkları için rahatlamıştı.
"Oğlunuz, Yoongi.. kendisi bildiğim kadarıyla 18 yaşının oldukça üstünde değil mi? 20 yaşında, kendi kararlarını verebilir."
Yoongi'nin kendisinin geldiğini söyleyemezdi. Ona zarar gelsin istemiyordu.
"Kendi kararlarını verebilmesi senin gibi biriyle yan yana olabileceği anlamına gelmiyor!"
Hoseok her zaman nazik olmaya çalışmıştır hayatı boyunca. Sinirlenip de etrafa nefret saçtığı çok sayılıdır. Ama bu da onlara bir sayı ekleyebilecek türdendi.
Sinirlerini zorluyordu Bay Min.
"Benim gibi biri derken! Sizin gibi şerefsiz birisiyle yan yana olmaktan daha iyi değil mi sanki!?"
Karşı taraftan öfkenin saf halinin sesini duyarken, Hoseok sadece elindeki telefonu sıkıyordu.
"Bana bak.. Sakın! Sakın denemeye bile kalkma!"
Suratına kapanan telefonla Hoseok tekrardan derin bir nefes aldı. Telefonunun ekranına bir süre baktı, sonrasındaysa gözlerini kapatıp oturma odasına geçti.
Bugün hiçbir şey yapmak istemiyordu. Kendini oldukça yorgun ve berbat hissediyordu.
Birdenbire dış kapının açılma sesini duyduğunda yattığı koltuktan kafasını uzattı Hoseok. Gelen Seokjin'di.
"Oh Hoseok? Hasta falan mısın bu halin ne böyle?"
Hoseok başını geri koltuğuna koydu ve gözlerini kapadı. Konuşmak bile istemiyordu.
"Ay benim küçük bebeğim hastalanmış, dur bir ateşine falan bakayım."
Seokjin'in elini Hoseok'un alnına koymasıyla çekmesi bir olmuştu. Sonrasındaysa biraz kaos yaratmıştı.
"Senin baya baya ateşin var! Yanıyorsun oğlum sen! Gel hastaneye gidelim hm!?"
Hoseok kafasını iki yana salladı.
"Yoongi'yi çağırabilir misin?"
Sessizce sordu. Hayır dese bile karşı çıkamayacak kadar güçsüzdü. Fakat Seokjin onu onaylayıp telefonundan Yoongi'yi aradı.
Yoongi endişesini içinde tutamayarak en hızlı gelebileceği şekilde Hoseok'un yanına geldi. Yoongi geldikten sonra Seokjin onların yanından gitmeye karar verdi.
"Hoseok..?"
Yoongi'nin endişeli ve kısık sesi Hoseok'a gözlerini açtırttı. Ona baktığında, yüzü de en az sesi kadar endişeyle doluydu.
Onu endişelendirdiği için kendini üzgün ve bencil hissediyordu.
Bencildi işte. En başından, sonuna kadar, yaptığı her hareket bencilceydi. Kendine anlatamıyordu, karşısında suç buluyordu.
Giden herkesin kendisinde suç buluyordu. Asıl kendisindeydi suç, bencildi çünkü.
Bu bencilliği ya Yoongi'de daha fazla büyürse, onu da kendi hatalarından dolayı kaybederse..?
Korkuyordu, nefret doluyordu. En çokta herkes onu yanlış anlıyordu. Saçmaydı, en çok kendisi bu saçmalığı başlatandı ama.
"Ben iyiyim Yoongi.. Boşu boşuna seni çağırdım.. Gitsen iyi olur."
Yoongi içten içe kanayan küçük bir çocuktu. Asla gerçeklerin ne olduğunu bilemeyecek kadar bilgisiz, küçük bir çocuktu.
Asla hayatını doğru düzgün yaşayamamış, şimdiyse farklı sorunlar hayatında yer edinmiş, küçük bir çocuktu.
Omuzlarında ki fazla yüklerin onu çöktürdüğü, öğrendiği her şeyi reddetmesini sağlayan, yine ve yine küçük bir çocuktu.
Gerçekleri değiştiremezdiniz.
"Duş alsam iyi olacak.. Sende o sırada git."
Hoseok'u birebir duymuştu Yoongi, ama reddediyordu. Duymayı da, yapmayı da reddediyordu.
Hasta olsa da, olmasa da sonsuza kadar yanında kalmak istiyordu. İtmesi hiçbir şeyi değiştirmezdi.
Gerçekten yanında kalmak istiyorsa, karşısındaki ne yaparsa yapsın, yine de yanında kalabilmeliydi.
Öyle yapacaktı Yoongi. Asla bırakmayacaktı.
***
Hayatımda yazdığım en rastgele bölümdü hala okumanıza şaşırıyorum ama yine de teşekkürler UwU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can't Talk 《Sope/Yoonseok》✔
FanficYoongi gerçek ailesi tarafından para karşılığı bir denek olarak verilir. Bu deneyde bir insanın uzun süre konuşmaması ve etrafındaki hiç kimseyi duymaması sonucu, kişinin konuşma refleksinin kaybolup kaybolmayacağı araştırılır. Hoseok ise onun sonra...