Bölüm İki: Saklanmak

15 2 0
                                    

Dersler bir kaplumbağa yavaşlığından geçip gitmiş ve sonunda gün bitmişti. Son dersin bitmesine iki dakika kala herkes eşyalarını toplamaya başlamıştı. Ben de eşyalarımı çantama koyduktan sonra bitmek üzere olan kitabımı aldım ve okumaya devam ettim.

"Hocam ders bitti çıkabilir miyiz?"

Bora'nın arkadan hocaya seslenmesiyle kafamı ona doğru döndüm. O da bana doğru bakıyordu. 'Ne var' bakışı attıktan sonra ben de ona 'boş yapma' diye fısıldadım. Bora'yla olan arkadaşlık ilişkimiz çok garipti. Çünkü içimden bir his bana aslında onun benden hoşlandığını söylüyordu. Fakat sonra aslında bu düşüncenin tam bir saçmalık olduğunu düşünüyor ve aklımdakileri toparlıyordum.

"Evet çıkın."

Herkes bir anda ayaklandı ve telefon kutusunun başına üşüştü. Okula telefon getirebiliyorduk ama diğer okulların aksine telefon bizde değil tüm okul boyunca bir kutunun içerisinde kilitli halde duruyorlardı.

Herkes cebelleşerek telefon kabının etrafından çekildikten sonra ben de yavaşça telefonu aldım. Benim diğerlerinin aksine acelem yoktu çünkü ben servisle gitmiyordum.

"Beni uğurlamak ister misin?"

Merve'nin sesiyle elimdeki kitabı çantama hızlıca koyup başımı kaldırdım ve ona baktım uzunca. Sonunda cümlesini algılayabildiğim de kafamı olumsuz anlamda sallayıp gizli alanıma gitmek için sınıftan çıktım.

Evet, benim bir gizli alanım vardı. İnsanlardan uzaklaşmak ve bu lanet hayattan saklanmak için. Çünkü sadece tek başıma nefes alabildiğimi hissediyordum. Diğer insanlar sadece omuzlarımda fazladan bir ağırlık gibiydi. Ben tek mutluydum. İnsanlar yalnızlıktan kaçarken ben yalnızlığa sığınırdım. Ve böyle de mutluydum. Garip ama kendi yalnızlığımı ve hüznümü seviyordum. Hüzünlü bir tebessüm etmek ve kendi yalnızlığımda yaşamak beni mutlu ediyordu...

Yavaşça yangın merdivenlerinden yukarı çıktım ve en yukarıya güzelce kuruldum. Çantamı bir kenara özensizce fırlattım ve en iyi dostlarım olan kulaklığımı ve kitabımı içerisinden çıkardım.

Bu hayatta beni tek gülümseten şey şarkılar ve kitaplardı sanırım.

(İsterseniz burada üste koyduğum şarkıyı açabilirsiniz)

Telefondan en sevdiğim şarkılardan biri olan Dynasty' yi açtım. Sonra elime bitmesine son birkaç sayfa kalan kitabımı aldım ve okumaya başladım.

Bazı insanlar kitap okurken veya ders çalışırken müzik açarlarsa dikkatlerinin dağıldığını söylerler. Oysa benim hayatım zaten hep bir müzik içerisinde geçiyor gibiydi. Her saniye kulağımda kulaklıklar, hiç sıkılmadığım şarkılarımı dinliyor olurdum. Gerek ders çalışırken, gerek kitap okurken... Hiç bir zaman da dikkatimi dağıtmamıştı şarkılar. Hep sığındığım yuvam gibiydiler. Asıl odaklanmamı sağlayan ve beni hiç yalnız bırakmayan tek şeylerdi şarkılarım. Üzgün olduğumda daha da üzer, sevinçliyken ise mutluluğuma eşlik ederlerdi. Bıraksanız 8-9 saat aralıksız dinleyebilecek kadar seviyordum.

Şarkı 'And all I gave you is gone ( ve sana tüm verdiğim gitti...)' diyordu.

O an düşündüm acaba , ben de hiç birini sevebilecek miydim?

Acaba ben de bir kişi de mutluluğu bulabileceğime inanacak mıydım?

Peki hiç biri beni paramparça edecek miydi?

Biri için hayatımı feda etmek isteyecek miydim? Kalbimi kırmasına izin verecek ve her şeyimi ona vermeye razı olacak mıydım?..

t317Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin