Söz

922 44 100
                                    

Gediz diz çökerek Nare'nin yüz hizasına getirdi yüzünü.

"Bu bakışı biliyorum..." Ses tonunu incelterek konuştu. "Sana minnettarım, Gediz' bakışı bu."

"Ben de sana minnettarım..."

Nare hafifçe kaşlarını çattı. Ve sorarcasına baktı.

"Neden?" Gediz duraksadı önce, sonra konuşmak için araladı dudaklarını.

"İnsan sevdiğine böyle söyler..."

"Ya Gediz..." Utanarak başını eğdi. "Ben de seni seviyorum..." Gediz o saniye aldığı nefesi verememişti. Durdu ve şaşkın gözlerini Nare'nin inatla kaçırdığı gözlerini dikti.

"Sen benim kayboluşlarımın içinde arayışlarıma inatmışçasına tesadüfen karşıma çıkan evimsin... " Gülümsedi. "Sen benim başımı şüphe duymadan omzuna yaslayabileceğim en iyi arkadaşımsın." Tuttuğu nefes yakmaya başlamıştı canını ya da Narenin sözleri... Seçemiyordu Gediz sızının nedenini.

Karşısında duran enkazı göremedi Nare. Gediz yüzünü ovarak yüzündeki yaşları dağıttı ve çömeldiği yerden kalktı. Gülümsemeye çalıştı kalbinin kırığı göğsüne batarken ve nefes alamazken.

"Bizimkiler gelmeden toparlansak iyi olacak, suratlarımızın haline bak." Narenin onayını alınca Gediz merdivenlere yöneldi.

"Sen üstünü değiştirene kadar yemeği hazırlarım ben." Dedi Nare, odasına giden koridora yürümeden hemen önce. Son basamaktayken arkasına döndü ve başıyla onayladı. Ve kendini odasına attı direkt.

Kendini kaybederek itiraf etmişti her şeyi sonunda yere çakılan yine kendisi olmuştu. Yatağa oturdu ve başını ellerinin arasına aldı. Derin derin iç çekiyor kendine gelmeye çalışıyordu. Hayatı domino taşları gibiydi, bir hata yapmıştı ve o hata ardından binlerce hata doğurmuştu. Anımsadıklarıyla daha da zor nefes almaya başlamıştı. Kendini balkona attı hışımla, ciğerine yavaş yavaş dolan temiz hava önce soluk borusunda bir yanma hissi bırakmışsa da bir süre sonra daha da rahatladığını hissetti. Kendine geldiğinde Nare'nin onu beklediğini anımsadı. Üstünü değiştirip, yüzüne soğuk bir su çarptı ve kapıyı açar açmaz yüzüne yerleştirdiği acılarının örtüsü olan gülümsemeyle geçti yemek masasına.

"Gözlerime inanamıyorum. Perihan Anne'nin Sarmaları..." İştahla sarma tabağına uzandı.

"Hepsini yemeyeceksin değil mi?" Gediz küçük bir çocuk gibi dilini dışarı çıkardı.

"Tabiki yiyeceğim. Çünkü Perihan Anne baba yaptı..." Nare kahkahalarının arasında konuşmaya çalıştı.

"O zaman, benim muhteşem kekimden asla tadamazsın..." Gediz omuz silkti ve tabağına Sarmaları doldurmaya devam ederken göz ucuyla da Nare'yi süzüyordu. Nare yüzüne yerleştirdiği mahzun ifadeyle Gediz'e dikti gözlerini.

"Tamam tamam..." Tabağı uzattı. "Kıyamadım..." Nare öyle bakmasaydı da kıyamazdı ya...

"Pes edeceğini biliyordum" dedi tabağı alırken. "Ama..." Hınzırca gülümsedi. "Mutfakta hala biraz sarma var, bunlar senin payına düşendi. Paylaştığın için teşekkür ederim." Gediz'in suratı düştü.

"Bu bir savaştır." Gediz çatalını yavaşça masaya bıraktı. "Savaş başlasın o zaman..." Sandalyeden hışımla kalktığında Nare de ne olduğunu anladı ve arkasından o da kalktı. Mutfağa doğru arka arkaya koşmaya başladılar. Gediz tencrenin kapağını sanki bir kalkanmışçasına Nare'ye doğru uzattı.

"Yaklaşma vururum " dedi savaşçı edasıyla, boştaki elini de kılıç tutar gibi kaldırdı. Nare de tezgaha konulmuş olan oklavayı eline aldı.

Bİ'ÇAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin