Bu sabah da yine, beni içeri giren güneş ışıkları uyandırmıştı.. Ateş hâlâ uyuyordu..Sessizce yataktan kalktım. Banyoya gidip bir duş aldım. Banyoda üstümü giyip çıktım. Üzerime mavimtırak bir elbise giydim.Geçenlerde giydiğim sarı elbisem gibi belinde bir kemer vardı..
Banyodan çıktığımda Ateş'in hâlâ uyuduğunu gördüm..Bir an korktum..Ateş'in yanına gittim, ve omzundan tutup ona seslendim;
"Ateş hadi kalk.!"
Yavaşça gözlerini aralayıp bana baktı ve o sıcacık gülümsemesini gösterdi.Bana bakıp;
"Günaydın Prenses..Bana neden öyle bakıyorsun?"
"Dün akşamdan beri iyi görünmüyorsun.Ölü gibi yatıyorsun.Hasta mı oldun diye kırk kere ateşini ölçtüm, ama ateşin normal çıktı..Çok endişelendim.."
Bana bakıp;
"Aman da benim küçük prensesim benim için mi endişelenmiş..Kıyamam ben sana.."
"Ateş..!! Dalga geçme..!! Gerçekten çok korktum..(Sesli bir şekilde) Bir daha da bana , böyle çocuk muamelesi yapma.! Babama da çok kızıyorum bu yüzden.."
"İlk olarak seni korkuttuğum için ve çocuk gibi davrandığım için özürdilerim prenses.."
Doğruldum ve ona gülümseyerek baktım;
"Kabul edildi.! Ama, öncelikle seni evden dedeme yakalanmadan çıkarmanın yollarını araştıralım.."
"Tamam.. Sence nasıl çıkabilirim ?"
"Şu an aklıma gelen tek ve en mantıklı yol biraz daha kalıp dedemin evden çıkmasını beklemek sanırım.."
Başını sallayıp;
"Bence de öyle sanırım.."
Dedi..Aşağı indim ve kahvaltımı yaptım.Ateş'e de bir kaç bir şey çıkardım.Dün akşamın tersine, tepsideki herşeyi yemişti.O yemeğini yerken ben de dedemin çıkmasını bekliyordum. Dedem arabasına biner binmez Ateş'le çabucak evden çıkıp üniversitenin yolunu tuttuk..Okulda daha ilk günümde devamsızlık yaptığıma inanmıyorum..Ama dedem ne kadar istemesem de okulla çoktan görüşmüştü.. :-[
Okula gittiğimizde ilk olarak sınıflarımızı ve ders saatlerimizi öğrendik.. Ateş'le aynı sınıfa düşmemiştik.. Ama Ateş ve İlker aynı sınıftalardı..
Sonra üçümüz okulu gezmeye başladık..Okul çok geniş ve ferahtı.Ama en çok bahçesini beğendim.Kantin ve yemekhanesi de büyüktü.
Okulu biraz tanıdıktan sonra, küçüklüğümden beri en çok merak ettiğim yere sonunda gelmiştik ama görevli, ders vakitlerinden başka zaman girilemeyeceğini söyleyip, bizi geri çevirdi.Burası kadavraların incelendiği bölümdü. Girmeyi ne kadar çok istesemde girememiştik. Biraz oyalandıktan sonra bahçeye çıktık.Saate baktım derse on dakika kalmıştı.İlker okula bizden önce geldiği için bana sınıfıma kadar eşlik etmişti.Sınıf, kocaman ve uzun sıralarla döşetilmişti.Sınıfta neredeyse 10 , 20 kişi vardı.Merdivenden çıkıp üçüncü sıraya oturdum.Yanımda uzun ve kumral saçlı bir kız oturuyordu.Nedense tanışma faslında çok iyi birisi değilim.İlk karşılaşmalar da her zaman karşı tarafın ilk adımı atmasını beklerim, yine öyle yapıp sessizce bekledim.Ama ses gelmedi.Galiba bu kızda benim gibi birisi.O da beni bekliyor.Tam kıza döndüm, "Merhaba.!" diyecektim, birinin bana elini uzattığını gördüm.Arkama dönüp önce bana uzanan ele baktım, sonrada bu uzun ince elin sahibine.Başımı kaldırdığımda dalgalı saçları olan , mavi gözlü bir çocuk bana gülümsüyordu. Güümsedim ve elini tutup;
"Merhaba.!"
Dedim.
"Merhaba..Bu sınıfta yenisin galiba , seni ilk defa görüyorum."
"Evet."
"Sorun etme.Notları bizden alırsın.İlk konular kolay.Bu arda ismim Emin."
"Benim ismimde Hilâl."
"İsmin güzelmiş.Tanıştığımıza memnun oldum Hilâl."
"Bende memnun oldum."
Bu kısa diyalogdan sonra gitti.Ben de yerime oturup kıza tekrar döndüm.
"Merhaba ben Hilâl."
Kız bana gülümsedi ve ona uzattığım elimi tuttu.
"Merhaba ben de Tuğba.Bu sınıfa yeni mi geldin?"
"Okula yeni geldim desek daha doğru olur.Hastalandığım için biraz geciktim."
"Geçmiş olsun..İyi misin peki şimdi?"
"Teşekkür ederim.Şükürler olsun bugün daha iyiyim.Ama derslerden geri kaldım."
"Dert etme bendeki notları alırsın.Zaten çok fazla bir şey işlemedik.Okuyunca anlayacağın konular..."
"Evet, Emin 'de öyle söyledi. "
"Emin kim?"
"Tanıdığını düşünüyordum.(deyip elimle Emin 'i gösterdim.)Şu arkada oturan mavi gözlü çocuk."
O arada Emin bize baktı.Onun bize bakmasıyla önümüze dönmemiz bir oldu.Tam o anda hoca sınıfa girdi.Daha doğrusu göbeği girdi. Kısa boylu , tombul ve gözlüklü birisiydi.Tuğba kulağıma fısıltılı bir şekilde;
"Geldi Mülahham.:-) "
"Hoca' nın ismi Mülahham'mı? Ne garip bir isim , Nereliki bu hoca?"
Tuğba küçük bir kahkaha atıp bana yaklaştı;
"Hoca'nın adı Mustafa. Mülahham onun lakabı."
"Okulun ilk gününden hocaya lakap mı taktınız?"
"Hayır biz takmadık.! Bu hocanın tam dört yıllık lakabıymış.Neredeyse ikinci adı olmuş. "
"Neden ona Mülahham diyorsunuz?"
"Mülahham Eski Arapça dilinde 'Şişman' demekmiş.Herhalde ondan böyle diyorlar. "
"Hımm, Anladım."
Deyip defterimi ve kitabımı açıp hocayı dinlemeye başladım.Mülahham çok hızlı geçmişti konuyu..
Ders çok çabuk geçmişti. Normalde anlamadığım dersler hep yavaş geçer.Kitabını topladım ve tam çıkacakken, Tuğba kolundan tutup;
"Nereye gidiyorsun? Ders daha bitmedi.!"
"Ne..!! Bitmedi derken.."
"Burası üniversite..Öyle hemen teneffüs olmuyo yani.Otur hadi , şimdi hoca gelir."
"Yine Mülahham'mı gelecek?"
"Farklı bir hoca da gelebilir bilmiyorum."
Tekrar kitaplarımı açtım.Artık sıkılıyordum ve bir an önce dersin bitmesini bekliyorum. Daha okulun ilk gününden böyle sıkıldığıma inanmıyorum.Altı yıl boyunca ne yapacağım ben?...