*Bahar için!*
Baygın gözlerimi yavaş yavaş aralayarak etrafıma göz gezdirdim. Burnumun içinde ve kolumda bağlı serumlar bana hastanede olduğumu bariz bir şekilde belli ediyordu.
En son Yavuz'un kollarına yığılıp kalmıştım. "Yavuz!"
"Buradayım, güzelim!" bakışlarımı sağ tarafa çevirdiğimde Yavuz'un bana acı dolu gülümsemesini gördüm.
Ağlamış mıydı o?
"Ağladın mı sen?" boşta kalan elimi yanağına koyarak okşadım. Avuç içime bir öpücük kondurup içtenlikle gülümsedi bu sefer.
"Mutluluk gözyaşları bunlar." yalan söylüyordu, ağlamasının altında yatan başka bir neden vardı.
Yine öksürük krizim başladığında Yavuz oturduğu yerden endişeyle kalkarak yüzümü avuçları arasına aldı.
"Bahar, iyi misin?!" öksürük krizim bittiğinde Yavuz'u kendime çekerek sımsıkı sarıldım.
Ağlamam şiddetlendiğinde ona daha çok sarıldım. Sanki öleceğimi hissetmiş gibi, ondan sonsuza dek ayrılacağımı hissetmiş gibi ağlıyordum şimdi.
"Yavuz, ben ölecek miyim?"
"İlk aşkımı bulmuşken yeniden kaybetmeyeceğim!" sesi kendinden emin çıkmıştı. Bir insanın yeniden ilk aşkını bulması gerçekten de tarif edilemeyeceği kadar güzeldi.
"Yavuz, ölmeden önce son kez çocukluğumuzda yaptıklarımızı mı hatırlasak?"
"Şşşt, ölüm yok!" gözlerimi sımsıkı yumdum. O an gözlerim önüne annemin silueti belirdi. Bekliyor olabilir miydi beni?
"Bahar, baban..." o kelimeyi duymamla yerimde kıpırdandım.
"Yavuz, o adamın ismini duymak bile istemiyorum!" içimde o denli bir nefret vardı ki ona karşı, bir türlü affedemiyordum onu.
"Ama onun sana anlatacakları var!" Yavuz'un sert çıkışına karşı bir anlık afallasam da duruşumu bozmadım.
"İstemiyorum, anlıyor musun?"
"Senin bir abin var!" bakışlarım yavaş yavaş ona doğru kayarken duyduğum şeyi idrak etmeye çalışıyordum. Bu duyduklarım gerçek miydi, yoksa her saniye içime daha çok işleyen bu zehirin etkisinden mi beynim kendi kendine uydurmuştu?
"Ne?!"
"Ben şimdi gidiyorum. Ama sana söz, döndüğüm zaman yanımda panzehir olacak." gözyaşlarım akarken eliyle akan gözyaşlarımı sildi.
"Ölmene izin vermeyeceğim!"
...
Yattığım yerde bir o yana bir bu yana döndüm. Bir saati geçmişti zaman ve ben bu bir saatte 3 öksürük krizi atlamıştım.
Alperen gözlerimiz önünde panzehiri yok etmişti, şimdi nasıl bulunacaktı ki?
"Bahar su iç." başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. İçimde bir zehirin dolaşması düşüncesi bile mideme hiçbir şey almamama neden oluyordu. Sanki su içsem zehir daha da çoğalacakmış gibi bir his vardı içimde.
"Yavuz nerede?" diye sordum baygın sesimle. Akciğerlerim sanki iflas etmiş gibiydi, nefes almakta bile zorlandığım anlar olabiliyordu.
"Gelecek, merak etme."
"Bari ben ölmeden gelebilse." içimdeki mide bulantısı beni kusma derecesine getirecek kadar yoğundu. Sanki Azrail her an canımı almak için hazır bekliyordu yanıbaşımda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAVBAH:İlk Aşk 2
Bí ẩn / Giật gân"Unutma, güneş her zaman yerini karanlığa bırakır." sıcak nefesini tenimde hissedebiliyordum. Güneş yavaş yavaş yerini geceye bırakırken kulağıma eğilip usul usul fısıldadı. "Güneş geceye, ben ise sana muhtaç!" YAVBAH:İlk Aşk'ın devamıdır