*Öylesine yürekleri bir atıyordu Prens ve Prenses'in, öylesine birlikte!*
Kafasının üzerindeki miğferin arasında kalan siyah saçlarına dokundu önce, daha sonra yüzünü gökyüzüne çevirerek gözlerini sımsıkı yumdu. Yüzünü ıslatan bu akan yağmurlar ona Tanrı'nın bir armağanıydı, bunu biliyordu. O yüzden yüremesine engebe olan şiddetli yağmurlara bir an bile isyan etmedi. Kalkanının arasına sakladığı o küçük şişeyi yağan yağmurdan olağanca muhafaza etti şövalye. Bu küçücük şişenin içinde Prensesini kurtaracak olan o minik ilacı taşıyordu çünkü. Kuruyan boğazını ıslatmak için ağzını açtı ve dilini dışarı çıkardı. Yağmur taneleri diline düşünce yutkundu ve kuruyan boğazını ıslattı.
"Dayan," diye sayıkladı içinden. Sanki ölüm döşeğinde yatan prensesi bunu duyacakmış gibi. Öylesine yürekleri bir atıyordu Prens ve Prensesin, öylesine birlikte.
...
Derin bir uykudan uyanmış gibi araladım gözlerimi yavaş yavaş. Bulunduğum oda farklıydı, daha doğrusu bu hastane odası değildi, burası benim evimdi!
Yattığım yerden doğrulduğumda Yavuz'un yatağımın yanında, yerde oturmuş dimdik karşı duvara baktığını fark ettim.
"Yavuz." bakışlarını duvardan çekerek bana çevirdi. Göz altlarında mor halkalar oluşmuştu.
"Günaydın güzelim." dedi yorgun sesiyle.
"Biz buraya nasıl geldik, neler oldu?" Yavuz oturduğu yerden kalkarak yatağımın kenarına oturdu.
Elleriyle oynarken bana bakmıyordu, kesinlikle ben uyurken bir şeyler olmuştu.
"Panzehiri bulup getirdim, sonra işte iyileştin, uyuttular seni, sonra işte babamın özel uçağıyla buraya geldik. Öyle işte..." bana anlatmadığı bir şeyler olduğuna emindim artık. Ve bunu öğrenmeden de duramazdım tabi ki.
"Yavuz, bir şey olmuş. Anlat bana lütfen." dedim yalvararak, onu bu hale getiren şey her neyse bunu öğrenmeyi deli gibi istiyordum çünkü.
Göz ucuyla bana baktı, daha sonra gözlerini kaçırdı. Bu davranışlar hiç onluk değildi.
"Bahar... Ben..." tüm dikkatimi ona çevirmiş söyleyeceği şeyi dinlerken kapı gürültülü bir şekilde açıldı ve Ege, ardından Mira içeri girdiler.
"Yavuz, çok kötü bir şey oldu!" Yavuz tepkisizdi, sanki başımıza gelmiş olan yeni felaketten haberi varmış gibiydi.
"Bahar, canım." Mira yanıma gelip bana özlemle sarılırken bende aynı şekilde ona sarıldım. O kadar çok özlemiştim ki onu!
"Yavuz bir tepki ver!" Ege, Yavuz'un yüzüne öfke kusarken bende araya girdim.
"Ege ne oldu, anlat artık!" Ege bakışlarını bana çevirmeden Yavuz'a bakarak konuştu.
"Bu sabah... İçinde annenden kalan tüm hatıraların olduğu ev yanmış!"
"Hih!" aynı anda Mira'yla ağzımızdan korku dolu bir inilti kaçtı. O evi çok iyi biliyordum ben, Yavuz annesi ölmeden önce o evde yaşardı, tıpkı benim annem ölmeden önce onların yan evinde yaşadığım gibi.
Yataktan kalktım, Yavuz'un karşısına dikildim.
"Konuşsana, bir şey söylesene! Neden susuyorsun?!" Yavuz sadece yere bakıyordu. Ege ve ben sinirden deliye dönmek üzereyken Mira da yatağın diğer kenarında sessizce ağlıyordu.
"Kardeşim bir şey söyle artık!"
"Senin annen işte şimdi gerçekten öldü, Yavuz! Gerçekten öldü artık, bir şey söyle!" yanaklarım akan gözyaşlarım yüzünden ıslanırken Yavuz da ağlamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAVBAH:İlk Aşk 2
Misterio / Suspenso"Unutma, güneş her zaman yerini karanlığa bırakır." sıcak nefesini tenimde hissedebiliyordum. Güneş yavaş yavaş yerini geceye bırakırken kulağıma eğilip usul usul fısıldadı. "Güneş geceye, ben ise sana muhtaç!" YAVBAH:İlk Aşk'ın devamıdır