21. BÖLÜM -O OKYANUS GÖZLERİN İÇİNDE HİÇ BOĞULMAMIŞ GİBİ-

28 5 1
                                    

Alder ile hastaneye ayrı bir şekilde girdik.
Nedenini anlamamış olsam da ısrar etmedim.
Yukarıya çıktık.
Ben önden yürüyordum.
Odanın önüne geldik ve kapıdan içeri girdik.
İrem Arda'yı izliyordu.
Arda da uyuyordu. Sonra Küçük bir kız -galiba Arda'nın kız kardeşi- Alder'a sarıldı.
Çok tatlı gözüküyorlardı.
"Nasılsın Nadia?"
"Iyiyim."
Türkçesi biraz kırıktı ve bu onu daha tatlı yapıyordu.
"Nilay teyze nerede?"
"Kantine indi."
Irem cevap verirken bile Arda'ya bakıyordu.
O kadar çok mu seviyordu?
O sırada adının Nadia olduğunu öğrendiğim kız elimi tuttu ve başını kaldırıp bana gülümsedi.
Çok güzeldi.
"Merhaba"
"Merhaba." Dedim.
"Adım Nadia."
"Benim de Yağmur."
"Tanıştığıma memnun oldum."
"Ben de." Dedim. Alder hala bize bakıyordu. Yani bana.
Of işte hissediyordum.
"Nadia o benim arkadaşım." İrem Nadia'ya seslendikten sonra Nadia bana sarıldı.
"O zaman benim de arkadaşım."

İrem KARA
Nadia'nın hareketlerine gülerken içimden Allah'a şükürler ediyordum.
Doktor Arda'nın bugün uyanabileceği söylemişti ve yarın fizyoterapiye başlayacaktı.
Biz kıkır kıkır gülerken elimde bir el hissettim ve refleksle Arda'ya baktım.
"İrem."
"Arda."
"Abim uyandı."
"Ne oluyor?"
"Komaya girdin kardeşim az daha ölüyordun." Dedi Alder.
"Alder çocuk var." Yağmur Alder'ı sustururken Arda konuşmaya başladı.
"Kaç gündür?"
"2 ay." dedim fısıltıyla.
Gözleri iri iri açıldı.
Ben de o gri gözleriyle olan özlemimi giderdim.
"Alder." 
"Efendim Arda."
"Bizi yalnız bırakabilir misiniz?"
Başını salladı ve aynı anda Alder, Yağmur ve Nadia odadan çıktı.
Ben yere bakarken o bana bakıyordu.
"Bana bak."
Ona baktım. Gözlerim doldu. Onun da dolmuştu.
"Özür dilerim."
"Ne için?" diye sordum.
"Herşey için." dedi.
"Önemli d-"
"Ben üzülmeyeyim diye içine atıyorsun."
Sustum.
"Döv, kır, bağır ama susma anladın mı?"
Sustum.
Belki susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu.
Ama konuşmamızda gerekiyordu. Birden ağlamaya başladım ve fısıltıyla konuşmaya başladım.
"Sen ölseydin ne yapardım biliyormusun?"
"Hayatına devam etmek zorunda kalırdın?"
Ben onu umursamadan devam ettim.
"Senin yanına gelirdim. Lanet olsun ki o kadar seviyorum seni."
Yavaşça sandalyeyi yaklaştırdım ve göğsüne yattım.
"Gri gözlü çocukta griye aşık kızı seviyor."
Saçlarımı öptü. Fazla hareket edemiyordu.
Kalp atışlarını dinledim ben de.

YAĞMUR GÜVEN
Nadia'yı adının Nilay olduğunu bildiğim Arda'nın annesine teslim ettik.
Ve yine aynı şekilde -ben önden o arkadan- otoparka kadar yürüdük.
Arabaya bindiğimizde Alder'ın yüz ifadesi değişti.
"Nereye gidiyoruz?"
Cevap vermedi.
Ben de ısrar etmedim ve radyoyu açtım.

Bu şarkı çok güzeldi.
Ve bizi anlatıyor gibiydi.
♡♡♡
10 dakika sonra bir dağ başında durduk. Burası denize bakıyordu. 
Yani bir uçurumdu.
"Buraya neden geldik?"
"Herşeyi anlatmaya."
Arabadan indik.
Elimden tuttu ve uçurumun kenarına gittik.
"Hey hey Alder ne yapıyorsun?"
Bana döndü.
"Hani sana o hikayenin eksik parçaları var demiştim ya?"
"Evet."
"Onların hepsini anlatacağım."
Korkuyla ona baktım.
"Ve beni anlayacaksın."
Başımı salladım.
O da konuşmaya başladı.
"Onu o kuş ve diğer bütün varlıklar mavi zannederlermiş fakat o;
Sadece görünüşüyle mavi,
Eline alınca beyaz,
Dibe batınca siyahmış.
Okyanusun bir de babası varmış yani üvey.
Onun adı da gökyüzüymüş.
Okyanus ona o kadar güvenirmiş ki.
Çünkü o ne kadar büyük olursa olsun ailesini kaybetmiş üvey ailesiyle yaşamış ve onlara bağlı bir çocukmuş.
Bir gün okyanus o kuşla karşılaşmış öyle tutulmuş ki ona, öyle sevmiş ki onu. Kuşun kanadı kırıkmış bu yüzden kendisine daha yakın uçarmış. Bu yüzden o da bütün Herşeyden korurmuş onu.
Sonra kuş uçarken babası olan gökyüzü görmüş.
Okyanus onu ne kadar sevdiğini anlatmış çünkü o babasına güveniyormuş.
Babası o kuşu araştırmış.

Bir akşam ise kuş uyurken gökyüzü okyanusla edindiği bilgiler hakkında konuşmak istemiş.
Ve herşeyi söylemek için başlamış konuşmaya.
'Ey bizden olmayan üvey evlat sen de onların ailesindendin. Ama biz seni koca bir okyanus yaptık hala gönlün ondaysa vazgeç eğer vazgeçemezsen ya onu burdan sürgün ederim ya da senin karanlığında öldürürüm.' demiş.
Koskoca okyanus bir şey yapamamış.
Aşkından vazgeçmek istememiş.
O da şöyle cevap vermiş.
'Ben onsuz kururum o zaman öldür karanlığımda kalsın.' demiş.
Yaptığı bencilceymiş ama. O kardeşine aşık olmuş kocaman ama üzgün bir okyanusmuş.
O sabah izlemiş ihaneti ama o minik kuşa ihanet eden okyanus değilmiş ki.
Söyleyememiş kuşa ölümünü seyretmiş hayatının aşkı olan kardeşine...
Kavuşamamışlar işte,
Sonra kuşun ruhu siyaha ait olmuş.
Okyanus da siyahmış ama gidememiş oraya nasıl olsa o onun kardeşiymiş.
Bazen hikayeler acı bitermiş.
Okyanusu mavi sanan, okyanusun ona ihanet ettiğini sanan kırık kanatlı kuşun adı Yağmur GÜVEN,
Kardeşine aşık olan, korkak, çaresiz okyanusun adı da
Alder Toprak GÜVEN- DERİN' miş.
Hikayeler bir şekilde bitermiş işte...
Ya eksik, ya mutlu ya da kavuşamadan."
Benim hayatım boyunca merak ettiğim kardeşim aslında aşık olduğum insan mıydı?
Ağlıyordum.
Elimi yanağına götürdüm.
"Sen Toprak mısın?"
Ağlıyordu.
Ben devam ettim.
"Sen benim kardeşim misin?"
Başını salladı.
Bağırdım.
"Hayır, hayır."
Bağırıyordum ve uçurumdan okyanusa bakıyordum.
İçimden lanet ettim gökyüzüne o bana ihanet etmişti.
"Neden allahın cezası, neden?"
Daha çok yaklaştım.
Toprak beni kendine çekti.
"Yapma."
"Ama sen benim kardeşimsin. Benim kanımdan."
"Yağmur böyle olsun istemedim."
"Lanet olsun."
"Ne yapacağız şimdi?"  diye bağırdım.
"Hiç bir şey olmamış gibi." dedi.
"Kardeş gibi." Dedim.
"Aşık olmamış gibi." dedi.
"Sen bana hiç ait değilmişsin gibi."
"Sen bana hiç ait olmamışsın gibi." dedi.
Ve dudaklarımı araladım.
"O okyanus gözlerin içinde hiç boğulmamış gibi." dedim.
Ben şimdi ne yapacaktım?
O benim kardeşimdi.

■□●○■□●○■□●○■

Oylamayı unutmayın.

ÇAMUR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin