Genç kadın, ona eşlik eden güvenliğin arkasından yürürken oldukça gergindi. Bakımlı tırnakları avuç içlerinde izler bırakmıştı, endişesinden dolayı sık sık gözlerini kırpıyordu. Bir alışkanlıktı.Beraber bahçeye çıktılar. Profesör Hopkins kapının hemen bitişiğinde duruyor ve büyük polis arabasını sessizce izliyordu. Bayan Gomez hiçbir şey demedi, sadece onun yanına geçip ellerini önünde kavuşturdu ve bekledi. "Geldi." dedi profesör. Genç kadın sakince başını salladı.
Bir anda büyük (normal bir ambulanstan daha büyük, bir mahkum için fazla emniyetli olan) arabanın arkası açıldı. Onlar o an göremese bile üç kişinin indiğini anlamışlardı. Sonra onu gördüler. Her iki kolunda bir polisle beraber. Ayaklarını birbirine bağlayan zincirlerle, kollarında da olmak şartıyla.
Yüzünde hiçbir mimik yoktu. Bomboş bakıyordu. Bir katil boşluğundan çok sınavlarında çuvallamış bir çocuk gibiydi bakışları. Boynunda ve çenesinde seyrek seyrek kırmızı lekeler taşıyordu. Dudakları kırmızı sıvılarla ıslanmıştı. Kan. Yavaş yavaş yürüyorlardı, mahkumun ayağındaki zincirler bunu zorlaştırıyor olmalıydı.
Bayan Gomez'in dudakları hafiften aralanmıştı. Direkt ona bakıyordu, korkmadan.
Adamı saniyeler içinde tek tek inceledi. Her zerresine dikkat etti. Koyu yeşil gözlerine, küllü kahve saçlarına, kafasının yan tarafında buklelenen tutamlarına, turuncu mahkum üniformasının bileklerinden görünen dövmelerine. Sonra mahkum bir anda kafasını yerden kaldırdı, ona baktı. Gamzelerini gördü kadın.
Üç basamaklı merdiveni yavaş yavaş çıktıktan sonra hemen Bayan Gomez'in yanından geçtiler. Nefesinin kesildiğini sandı.
Deliriyordu.
...
"Onu çelik kapılı hücreye aldık." genç kadın, profesörün dediğini onayladı. "Akşam yemeğine kadar çıkmayacak. Akşam yemeğinde onunla ilgilenmeni ve sonrasında da seans yapmanızı istiyorum."
"Genel kontrolleri yapıldı mı?" yaşlı adam başını iki yana salladı. "O zaman oraya hemen bir hemşire gönderelim."
"Önce güvenlik çağırmamız lazım," kadına göre bu iş saçmalıktı. O adamın B koğuşunda olmaması gerekiyordu.
"Ben Rosalie ile konuşurum, işin icabına bakarım. Bana güvenebilirsiniz." adam başını salladığında Bayan Gomez gülümsedi ve dışarı çıktı.
Odadan çıkar çıkmaz sırtını destek almak için duvara yasladı, koridorda kimsenin olmadığını anlayınca yavaşta yere oturdu. Dizlerini kendine çekip saçlarının dipleriyle oynadı. "İyiyim," diye fısıldadı kendine. "Sen o adamı tanımıyorsun," dedi. "Sen o adamı hayatının hiçbir anında önceden görmedin." peki ya o his? Ellerinin uyuşmasına sebep veren o his? "Delirmiyorum." diye hatırlattı kendine. "Sen iyisin Selena. İyi olacaksın." derin bir nefes verdi ve ayağa kalktı. Güçsüzlüklere müsaade yoktu.
Düz ve ince koridorda biraz öncekinin tam aksine soğuk yüz ifadesiyle kendinden emin bir şekilde yürüyordu o an. Boş olan elini saçlarından geçirerek onları düzeltti, sabah düzleştirdiği dalgalı saçları eski haline dönüyordu. Ellerini yüzüne yelpaze yapıp kendini ferahlatmaya çalıştı.
İlk sapaktaki merdivenlerden bir kat yukarı çıktı. Biraz ilerledi ve soldan üçüncü kapıyı tıklatıp içeriye girdi. "Rosalie," diye seslendi birkaç kan örmeğini etiketlendiren kıza. "Ben George'u çağıracağım, kontrol ekipmanlarıyla beraber yeni hastanın ölçümlerini yapacaksınız. Ayrıntılı bir şekilde sonra bana verirsin test sonuçlarını." Rosalie biraz ürkmüş gibi görünse de düşünmeden başını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wires | harry styles
Fanfiction"Mini, mini şeytanlar... Sizi gidi yaratıklar..." genç adam, zümrüt gözleriyle ve yüzündeki kanla beraber içeri girdiğinde, bu hastane artık onun ve şeytanlarının kontrolü altındaydı. "Hoşlandığım kişileri onlara kurban etmekten hoşlanırım." "Peki ş...