hezeyan

892 126 20
                                    

henüz boyanmamış bir tablo gibiyken
her fırça darbesinde
biraz daha asılıyor yüzüm
yüzüm asıldıkça ben
duvarlardan eksiliyorum
üstelik kemiklerim çalınmadan
duvarlardan,
yani boynuma nefes diye iğnelenmiş
yaşam parçalarından
ve biraz da insan kalabalığından
adımlarım taşarken sokaklara
omuzlarımda güz serinliğini okşayarak
yetmiyor ellerim
bir evin çatısını selamlamaya
Yine de kulaklarına fısıldıyorum:
yedi kata kanat geren çatılar
sekizinci katta alçalırlar
o kat benim diyorum sonra
insanlar gözümde bir çatı kadarlar
ben ne zaman uçmak istesem
onlar mutlaka balkonumdan atlar
o zamanlar ruhum sanki bir tren garı
bütün vedalar omzumda, yüküm ağır
pencereler kuş sesinden yoksun,
gök bana sağır
sonra, yürümeyi sevdim
gölgelerin sallandığı kaldırımlarda
yalnızlığı kucaklamayı öğrendim
lambaları her daim açık tutmayı,
çünkü bilirdin
bazı gecelerin sabahı
güneşi doğururken ölürdü
gözlerimi açtığım her güne
perdelerimi çektiren bu yalnızlık
içimdeki ışıkları söndürdü
ve pişman oldum
harfleri iğneye, kelimeleri ipliğe dönüştürüp bir şiiri dirilttiğime
kelimelerin nabzı durduğunda
bu ölü cümleleri hangi kitaba sığdıracaktım?
bilemedim
bir yaranın kabuğuna çekilmeye benzedi,
bir yaranın kabuğundan ayrılışı gibi son buldu hayat

uğultulu tesadüf Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin