"Sehun geliyor. Doğru anda itiver beni. Tıpkı Minju'nun düştüğü gibi, pratik yaptığımız gibi it. Tamam mı?" Nayeon'a karşılık kafamı salladım.
Daha sonra Sehun geçerken Nayeon'u ittim ama sadece yanından sıyrılıp geçmişti.
Okul bahçesindeki merdivenlere oturup tek başıma etrafı izlemeye başlamıştım. Bahar ayındaydık. Haliyle etrafta tatlı aşk hakimdi. "Acaba gönlümü kime kaptırsam?" diye düşünürken karşıdan A3 geliyordu.
Ayağa kalkıp tam gidecekken arkamdan gelen saçma seslere karşılık kafamı çevirdim. "Ne yapıyorsun?" Bir anda önümde dikilen Hanbin'le göz göze geldim. "Çekil önümden."
Bu çocuk kendini tam olarak ne sanıyordu?
Beni sıyırıp Sehun ve Junhoe'nin peşinden devam etti. "Hayret bişey cidden!"
-
Gözlerimi açtığımda hastane odasındaydım. Bu hiç şaşırtıcı gelmiyordu çünkü artık alışmıştım. Zayıf bir kalple doğdum. Ancak, çeşitli ameliyatların ardından mucizevi şekilde hayatta kalmıştım.
Karşımdaki koltukta oturup telefonuyla uğraşan Hanbin'i gördüm. "Kendine geldin mi?" Yatakta doğruldum ve biraz naz yapmak için elimi anlıma götürüp aegyolu bir sesle konuştum. "Neredeyim ben?"
"Hastanedesin." Normal halime dönüp biraz sesimi yükselterek konuştum. "Biliyoruz heralde."
"Kendine geldiğine göre gidiyorum ben." Ayağa kalktı ve sırt çantasını takınıp kapıdan çıktı.
Şuna bak! İleride bin pişman olucak. Ne kadar önemli biri olduğumdan haberi bile yok. Ben Kim Jennie'yim, Kim Jennie.
Ertesi gün okulda her sene yaptığımız gibi pasta yapmıştık. Öğrenciler bu pastayı hep hoşlandıkları kişiler için yaparlardı. Pasta önümde duruyordu ve ben ne kadar mükemmel yaptığıma bakıyordum.
Önümde oturan Nayeon arkasına döndü. "Bunu Hanbin için yaptın, değil mi?"
"Hayır." Nayeon gülüp dalga geçerek konuşmaya devam etti. "Hadi canım! Onun için tabikii. O benim biriciğim demiştin."
"Değil dedim ya!" Şaşırarak bedeni sıçradı. "Ödüm koptu."
"Ne zaman benim biriciğim demişim?"
"Son 10 yıldır her gün söylüyorsun bunu. Ne diye bana bağırıyorsun?" Gülümseyip konuştum. "Neyse, şuan işler farklı. O değil. Asla değil." Bana garip garip baktıktan sonra kalkıp sınıftan çıktı.
Ardından da Junhoe içeri girip onun yerine oturup gülümseyerek bana baktı. "Çikolatalı sevdiğimi nerden bildin?"
Telefonda birileriyle mesajlaşarak Hanbin yanımıza yaklaşıp, yan tarafımdaki sıraya kalçasını dayayarak kafasını bile kaldırmadan konuştu. "Senin için olduğunu sanmıyorum."
Onun ardındanda Sehun "pastalara bayılırım, hele hele çikolatalısına" diyerek arkamdaki sıranın üstüne oturdu.
Boğazımı temizleyip aegyo yapmaya başladım. "Çocuklar. Doğrusu, ben henüz bir karara varmadım. Umarım arkadaşlığınız benim uğruma feda olmaz." Hanbin kafasını kaldırıp bana baktı. Tüm sınıf da bizi izliyordu.
"Sakın tartışmayın." Kafamı kaldırıp onlara baktığımda üçü de salağa bakıyormuş gibi bakıyorlardı.
-
Okul çıkışında Minju'ya yine zorbalık yapıldığını gördüm. Bizim sınıf da başlarında toplaşmıştı. Okulumuza yeni gelmişti fakat Sehun'un üstüne düştüğü için sadece okulun kızları değil erkekleri de ona zorbalık yapmaya başlamıştı.
Yanlarına yaklaştığımda Sehun motosikletiyle gelip indi. "Ne halt ediyorsunuz siz?"
Sınıfın salak oğlanlarından biri "senin yerine ona ahlak dersi veriyorduk" diyerek Minju'yu gösterdi. Diğeri de sırıtarak konuştu "yerini bilmesi için ayakçımız olmalı."
Sehun tavrını hiç bozmadan cevap verdi. "Buna kim izin verdi?"
Bir iki adım atıp ilerleyerek Minju'nun yanına geldi ve eliyle koluna dokundu. Daha sonra etrafındakilere bakınarak konuştu. "Bana ait olan birşeye dokunulmasından nefret ederim."
Daha sonra kolunu çekip bedenini Minju'ya çevirdi. Tek omzundaki çantayı çıkarttı ve ona uzattı. "Bundan sonra benim ayakçım olacaksın, Kim Minju."