𝟘.𝟟

198 29 36
                                    

ʜᴀɴʙɪɴ

Odamda Jennie ile olan randevum için hazırlanıyordum. Gri pantalon ve beyaz gömlek giymiştim. Gömleğimin kollarını düzeltirken üvey kardeşim içeriye girdi.

"Abi. Sehun'un partisinde söylediklerinde ciddi miydin?"

Onu hiç takmadan aynada kendime bakmaya ve hazırlanmaya devam ediyordum. "Niye? Babam beni övdü diye kendini tehlikede mi hissettin? Yerini çalarım diye mi?"

"Öyle değil. Jennie'den hoşlanıyorum."

Hiçbir tepki vermeden suratına baktım. "Anan bundan hoşlanmayacak."

"Umarım söylediklerinde ciddisindir. Jennie çok nazik bir kız."

"Kendini ne sanıyorsun da işime burnunu sokuyorsun? Var ya!"

"Ben sadece.. Jennie ailemizin bir parçası olabilir." dedi. "Aileymiş, kıçım! Sen benim ailem misin? Saçma sapan konuşmayı kes. Anladın mı?"

ᴊᴇɴɴɪᴇ

"Bu senin ilk randevun. Süslenip püslenmelisin."

Nayeon elindeki bir ton elbiseleri önüme dizdi. "Gel buraya. Bu beyaz elbisenin sırtı transparan. Bunun da önü transparan. Bu da pembe, nasıl?"

Şuna açıklık getirelim ki, Nayeon her zamanki gibi benden daha heyecanlıydı.

"Bunlar en iyi üç seçenek. Fotoğraf çekeyim."

Elbiseleri tek tek önüme getirip fotoğraflarımı çekti. "Buraya bak 1,2,3.. Çok güzelsin. Bir tane daha.. Gülümse."

Çektiği fotoğraflara bakmaya başladığımda o da odadaki dağınıklığı toplamaya başlamıştı. "Çok güzel olacaksın. Acayip güzel."

Masanın üstünden allığı alıp suratıma sürmeye başladı. Ben asla allık sürmezdim, çünkü sevmiyordum. "Biraz buraya, biraz da şuraya sürelim."

Aynada gergin bir şekilde kendime bakmaya başladım. Elini omzuma attı ve aynadan bana baktı. "Kulağını dört aç. Patlamış mısır yerken parmaklarına değebildiğin kadar çok değmelisin."

"Parmaklarına değmek mi?" Yapmayacak olsam bile onu dikkatlice dinliyordum.

"Kolanızda sadece bir tane pipet olsun. Çaktın mı?" Kulağıma yaklaşarak, ürkütecek şekilde fısıldadı. "Dolaylı öpücük."

"Seni görür görmez çıldıracak. İşi bitecek. Bakayım sana."

Buluşacağımız sinemaya gelmiştim. 7'de burada olacağını söylemişti, bende onu salonda beklemeye başladım. Ayrıca bu kafamı kurcalıyordu. Düşüncelerimin hepsinin sonu, onun benden hoşlanmaya başladığına çıkıyordu. Ama bu gerçekten mümkün olabilir miydi?

Onu bekledikçe daha da çok geriliyordum ki, telefonum çaldı. Alo bile demeden Hanbin konuşmaya daldı. "Gelmeyeceğim, beni bekleme."

Ne? Beni ekmiş miydi?

Ne düşünüyordum ki? Hanbin'i yıllardır tanıyordum, ve sonucun böyle olacağını biliyordum. Bu yüzden bunu idrak etmekte zorlanmadım ve asla üzülmedim.

Tam gitmek üzereyken telefonuma gelen mesaj beni durdurdu. Jimin'di.

-

Sinema salonundan gülerek ve film hakkında konuşarak çıkıyorduk. Beklediğimden daha çok eğlenmiştim ve kendimi çok iyi hissediyordum. Bir anda önümüzde upuzun boyu, yakışıklı yüzüyle Hanbin dikildiğinde şaşkınlıktan küçük dilimi ya yutmuş ya da onlara sergilemiştim.

Hanbin.. Benim kafamı karıştırıyordu.

"Niye birliktesiniz siz?"

"Burada ne işin var?" Gözlerimin içine bakarak konuştu. "Beni beklediğini düşünmüştüm ama filmi izlemişsin."

nE? Bide onu mu beklemeliymişim. "Bunun bir önemi yok." diye cevap verdim. O da bana karşı sesini yükselterek konuştu. "Önemi var tabiki, ben senin nişanlınım!"

Kim Hanbin, nişanlısı olduğumu hatırlamıştı.

"Beni ektin." Jimin araya girerek konuştu. "Jennie ile bu şekilde konuşma."

Hanbin sinirlenmiş gibi gözüküyordu. Sinirle alnını kaşırayak söylendi. "Ne?"

"Nişanlın olabilir ama, benimde arkadaşım." Bana döndü "Jennie, hadi gidelim."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


hope not •jenbin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin