KARANTİNA

8.6K 666 163
                                    

''Yaşam ve ölüm arasında gidip geldiğim o anda, ölüm gidebileceğim en iyi yer gibi görünüyordu.''

 Ne zaman uzaklara dalıp gitsem hep ileriye dönük düşünürdüm. Düşüncelerimin arasında ise asla felaketler olmazdı. Olumsuzluklar oldukça fazlaydı ama hayatımın kocaman bir felakete dönüşeceğini hiç düşünmemiştim. Ölümün kıyısına geldiğim zaman ise hayal ettiğim o yerde olmadığımı bir anda olsa düşünmüştüm. Sonrası veya gelecek benim için asla önemli olmadı. Planlar yapmayı, olumsuz düşünmeyi ve en önemlisi kendimi eleştirmeyi bıraktım. Sonsuzluğa doğru giden uçurumun dibinde ise kendime verdiğim bir söz vardı ama o sözü asla sesli düşünememiştim. 

 Hayatım boyunca düşüncelerim hayal kırıklıkları üzerine oldu. Okula ilk adım bastığımda gördüğüm o kişiyi ölüme bağlı hale gelene kadar düşündüm. Yüzü ve sesi gittikçe silikleşse de artık hafızama başka bir yüz çiziliyor ve bu durum kendimden nefret etmemi sağlıyordu. Ölümü tam olarak düşünmeye başladığım o an da ise, en nefret ettiğim o insana bile artık kızamadığımı anlamıştım. Bakışlarım gittikçe derinleşiyor ve bencilliğimden sıyrılmaya başlıyordum. Yaşam ve ölüm arasında kaldığım o çizgide tüm yanlışlarımı ve doğrularımı tartmak yerine hepsine bir çizgi çektim. Eğer ilerisini görebilirsem,  hayat benim için  yeni bir anlam kazanacaktı. 

 Bu arada ben Duru Kıvanç. Ünlü iş adamı Saadettin Kıvanç'ın yılda beş kere bile görmediği, sadece ona göre değil onu tanıyan herkese göre buz dağını andıracak kadar soğuk, sorunlu ve ileri derece anksiyete hastalığı olan kızı. Kendimi eleştirme faslını geçtiysek artık okul için hazırlanabilirim. 

 Üniversite çoğu insan için değişik maceralar, arkadaşlıklar, aşk tarzında eğlenceli yelkenleri ifade etse de benim için sıradanlıktan başka bir şey değildi. İlk olarak bir arkadaş ortamına sahip değildim ve okulun en başından beri hoşlandığım çocuk için yukarıda yazdıklarımdan farklı bir insan olamamıştım.  O, belki de benim için çok daha kötüsünü hatta arsızını düşünüyordu. Belki benimle günü birlik vakit geçirmek ve sonrasında çılgın arkadaş ortamına, sayamayacak kadar çok olan flörtlerine geri dönmek istiyordu. Belki de bunlardan hiçbirisini istemiyordu. O zaten çoğu şeye sahipti ve benim gibi birisini istemediğine adım gibi emindim. Yinede onu düşünmeden geçen bir günüm bile yoktu. Aslında çoğu kişiye göre ben, her kız gibi okulun popüler çocuğuna tutulmuş gibi görünüyordum ama öyle olmadığıma emindim. Düşüncelerimin arasında dalmışken araya annemin sesi girdi. Ses tonu yine katıydı ve yine okula geç kalmamam için beni uyarıyordu. Annem gergin bir kadındı bunun sebebini iki şeye bağlıyordum; ilk olarak babam genelde işleri gereği yanımızda olamıyordu. İkincisi ise benim sürekli aklımı yiyen ama asla adlandıramadığım bir şeydi. 

 Çantamı alıp evden çıktığımda yine onu göreceğim heyecanı ile dolmuştum tabi günün sonunda beni neler beklediğini bilseydim o okula asla gitmezdim. Okula vardığımda ilk gözüme çarpan yine o olmuştu. Onu gördüğümde her zaman yaptığım şeyi yapmış ve içimden onu bir kitap misali betimlemeye başlamıştım. 

 O, Anıl Hancıydı. Okulun tüm dikkatlerini üzerine toplamış kahve tonundaki saçları ile rüzgarda adeta dans eden ve yeşil gözleriyle insanı kendisine çeken büyülü bir güzelliğe sahip, orta boylu, yapılı ve kendinden emin.  

  Alnın ortasına doğru düşen uzamakta olan o saçlarıyla basket sahasının orada sanki bir sanat eserini andırıyor ve kendisini çizmeye çalışanlara ufak çaplı numaralar veriyordu. 

 Her zaman ki gibi basket sahasının orada arkadaşlarıyla basketbol oynuyor ve onu hayran bir şekilde izleyen insanlardan aldığı güçle daha da şımarıyordu. Bu, belki de onda en sevmediğim özelliklerden birisiydi. Oldukça egoist ve insanları ezen bir tipti ve etrafındaki herkeste ona bu şekilde ayak uyduruyordu. Eğer, bu çirkin egosunun altında ezileceğim günün de bugün olduğunu bilseydim bu okula asla adım atmazdım. Yinede bu kadar şeye rağmen pişmanlık sancısıyla yakınmak pek mantıklı gelmiyor. Okulun içine girdiğimde ilk gittiğim yer kütüphane olmuştu. Kütüphane çoğu insan için farklı şeyler ifade ederdi. Bazısı ödevleri için bazısı ise bilgilenmek ve okumak için orayı kullanırdı. Benim ise amacım tamamen farklıydı. Koridordaki ve bahçedeki insanların kalabalığından ve gürültüsünden kurtulmanın tek yolu burasıydı. Elime rastgele bir kitabı alırdım ve hiç okumadığım o sayfalara doğru dalar giderdim. Dakikalar içerisinde tek bir sayfada tonlarca şey düşünürdüm. Ailevi sorunlar, yalnızlık, arkadaş eksikliği, aşk hayatının hiç olmaması, cinsellik ve daha aklıma gelmeyen tonlarca durum... Tabii aklımı ziyadesiyle meşgul eden ve tüm sorunları bir çırpıda kenara iten o da vardı.. 

KARANTİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin