Soğuk okulun pencerelerinden süzülen yağmur parlayan ayın güzelliğini örtemiyordu. Neredeyse iki gün olmuştu ve ben daha iyi hissediyordum. İki gün içinde ise bir sürü olay olmuştu. Okul önü muhabirler, gazeteciler, sağlık hizmetlileri ve polisler ile doluydu. Onlar, zaman zaman dışarıya isteklerini bildiriyor ve her isteğin yapılmaması karşılığında bir kurban verileceğini açık açık söylüyorlardı. İlk istedikleri şey yiyecek, içecek takviyesi, ikinci olarak, dışarıda yardım etmeleri için beklettikleri arkadaşlarını içeri aldırmak olmuştu. Psikolojik baskı ise fiziksel acıdan daha yoğundu.
İlk olarak benden nefret ediyorlardı hatta onlarla iş birliği yaptığımı söyleyen bile vardı. Virüsün bulaştığı beş kişi benden daha çok nefret ediyordu. Bazen herkes kendi arasında fısıldaşıyor ve ortamdaki gerginliği daha da artıyordu. En büyük sorunda herkes başka yerlere dağılmak istiyor ama buna müsade edilmiyordu. İnsanların başka taraflara dağılmak istemesinin sebebi virüsün kendilerine bulaşacağından korkulmasıydı. Onlar ise tam tersi bu durumu fırsata çevirmeye çalışıyor ve öğrencileri daha çok dip dibe oturtuyorlardı. Öğrenciler sanki robot gibi davranıyor ve bakışlarını uzun süre duvarlara kilitliyorlardı. Bizler ise onlardan biraz daha uzak oturuyorduk. Bunun nedeni izdiham çıkmaması içindi. Virüsü taşıyan bizlerden sadece biriyle bile panik ve izdiham yaşanma olasılığı yüksekti. Virüs hakkında ise kesin bir bilgimiz yoktu.
Ben ise gittikçe çıkmaza doğru sürükleniyordum. Kaygı ve endişe arasında gidip gelmek ise beni en çok yoran şeylerden birisiydi. Kollarım ve başım ağrıyor, ayaklarım karıncalanıyor ve ellerim buz kesiyordu. Ölüm korkusu ile gidip geliyor, daralıyor uyuyamıyor zaman zaman ağlama krizlerine giriyordum. Beni bu hale getiren insanlardan ise nefret ediyordum. Ata Sancak ise kürsüdeki olaylardan sonra asla konuşmamış sadece dışarı ile muhattap olmuştu. Bu da ona karşı sunulacak sabrı gittikçe aşağı çeker nitelikteydi. Yine de hem ona, hem de insanların bana nefret edercesine attığı o soğuk ve kin dolu bakışlara rağmen sadece dışarıyı izliyordum. Bakışlarının altında en çok ezildiğim kişi ise Anıldı.
Onubana bakarken hiç görmemiştim. Şimdi ise bana bakıyor ama bakışlarının altında nefretten öte bir şey barınmıyordu. Ay ışığının daha da parlattığı saçları yine alnına doğru dökülüyor ama gözündeki nefret karmaşasını örtemiyordu. O kadar insanın bakışlarının altında kalmayıp sadece onda takılı kalmak ölümün henüz beni dürtmediğinin işaretiydi.
Az sonra herkes kendi arasında konuşmaya ve fısıldaşmaya başladı. Gözleri ilk önce bana daha sonra diğer beş kişi kaydı. Virüsü taşıyanlar olarak fazlasıyla sessizdik ama içimizden birisi tuhaf davranma eğilimindeydi. Bana yardım edenlerden birisi değildi. Yüksek ihtimal suyun sahibiydi. Onun bana karşı düşmanlığı daha fazlaydı. Biraz sonra herkes hep bir ağızdan konuşmaya başladı. Daha sonra asıl cümle netleşti. '' Onları buradan çıkartın, ölsünler! '' Herkes hep bir ağızdan aynı cümleyi tekrarlıyor ve ses tonlarını daha da yükseltiyorlardı.
Az sonra o çocuk ayağa kalktı ve ilk önce günlerdir yolduğu yünlü kazağının kollarını sıvadı daha sonra ise okulun koridorlarında üst üste yankılanacak ve protesto edenleri susturacak şekilde bir çığlık attı. Ona baktığımda fark ettiğim ilk şey, yüzüydü. Gecenin karanlığı sadece yüzüne vurmuştu. Bu karanlık belki de içinde yaşadığı çaresizliğin kısa bir özetiydi. İnsanlar ise birazdan neler olacağını merakla beklerken o, öğrencilere doğru koşmaya başladı. Onlara doğru hışımla koşarken üst üste aynı şeyleri söylüyordu. '' Ben öleceksem sizde öleceksiniz. '' Aynı cümleyi bağırarak ve hızlı bir şekilde söylerken gözleri kayıyor ve sesi titriyordu. Az sonra dağılmış psikolojisiyle asla yapmaması gereken bir şeyi yaptı.
Ellerini ilk önce ondan kaçmak isteyen bir öğrenciye daha sonra ise rastgele başka öğrencilere sürdü. Kısa süre içinde izdiham çıktı ve herkes birbirinin üstüne ağlama ve bağırtı eşliğinde düştü. Dışarıdan içeriye giren Ata Sancak ise ona doğru gelen bir yığın öğrenciden son anda kaçtı ve saniyeler sonra pencerelere kapılara ve tavana doğru ateş edildi. Ateşi eden ve adını bilmediğim uzun boylu, hafif kilolu adam konuşmaya başladı. '' Tekbir sorun daha çıkarsa burayı kan gölüne çeviririm. Herkes otursun! ''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANTİNA
General FictionBilinmedik bir yabancının yeni oluşturulmuş bir virüsü yayması ile birlikte zor zamanlar başlar. Bu virüs sadece bir şehrin seyrini değil kilit noktada kalmış iki insanında hayatını değiştirir...