Hiç bilmediğim bir şarkı kulaklarımı dolduruyor ve gittikçe artan o ses beni sağır ediyordu. Gözlerim gördüklerinden en az hissettiklerim kadar emindi. Bedenimi ayakta tutan bacaklarımın güçsüzlüğü beni ölüm gibi, bir düşman misali yoruyor ve dikenli yollara doğru savuruyordu. Sonu gelmeyen bir masalın içerisine düşmüş olamazdım masallar böyle olmazdı ama romanlar mutlaka biterdi.
Peki benim sonum nasıl olacaktı? Uzaklara doğru savrulup güneşin hiç açmadığı o mecralarda kaybolup gidecek miydim yoksa bilmediğim bir sonsuzluğa doğru mu sürüklenecektim?
Sorularımın her zamanki gibi bir yanıtı yoktu ama etraf sanki değişmişti. Artık okulda değildim ama okulda da olabilirdim. Sınıfımda olduğuma emindim ama sınıfımda yer alan sıraların yerini yataklar almış gibi duruyordu.
Beynim zonkluyordu ama kafamda tüm gerçekler yavaş yavaş yer ediyor gibiydi. Sanki artık daha iyi hatırlıyordum ama anımsamak yorucuydu. Düşüncelerimi tıpkı yaşadığım hastalık misali taşıyamıyordum ama kendimde herhangi bir belirti hissedemiyordum. Bunun iyi ya da kötü bir şey olduğu konusunda kararsızdım şuan hastalıktan daha öte bir duygu taşıyor gibiydim: Kararsızlık.
Her şey bir anda olmuş gibiydi. Yavaş yavaş parçaları zihnimde dağıtıyor ve sırayla yerine koyuyordum. En son hatırladığım gözlerimin önüne süzülen kanlardı en son duyduklarım ise bir el ateş sesiydi. Peki diğer parçalar neredeydi? Evet her şey yavaş yavaş zihnimde oturuyordu. Artık o zamana geri dönebilirdim.
''En son hatırladığım yerlere doğru akan kanlardı ama kanların sahibinin önce zihnimde kimler olmadığını tarttım. Sude değildi çünkü kanlar yere serilirken Sude önüme düşmüştü ve kocaman kahverengi gözleriyle bana bakıyordu. Korkmuştu ama asıl korkusu o merminin kendisine isabet etmesini hissetmesi değil tam olarak neler olduğuydu.
Sanki ben hariç bütün İstanbul her şeyi biliyor ama anlatamıyor gibiydi. Gözlerimi bir süre kapayıp daha sonra açtığımda zihnimde her şey daha iyi oturuyordu. Daha sonra anladım ki o kanın sahibi Anıl'da değildi nedenini bilmiyordum ama onun olmadığına emindim zihnim kesik parçalarıyla düşüncelerimi onaylıyor gibiydi.
Bir ara kanların polislerden birisine ait olduğunu düşündüm ama yine yanıldığımı anladım. Kanlar yerlere doğru damlarken önümden bir dere misali süzülürken ilk baktığım taraf karşısı olmuştu. Polisler iyiydi, Sude iyiydi, Anıl iyiydi. Peki diğerleri? Gözlerimi tekrardan sıkıca yumdum ve zihnimde birbiriyle kavga eden sesleri birleştirmeyi başardım. ''Yakalayın.'' diyordu birisi ''Bırakın.''
''Canım yanıyor.'' ''Yapamam.'' ''Ya bana da bulaşırsa?''
''Yeter'' diyerek mırıldandım ve tekrar gözlerimi açtım başım ağrımaya devam ediyordu ama hatırlamak zorundaydım. Daha sonra sesler zihnimde teker teker tekrar oluştu. ''Sağlık çalışanlarını çağırın.'' O sırada kestiremediğim bağırışma sesleri ve gözlerimin önünden bir perde misali geçen kesitler, karartılar...
Artık parçaları oturtuyor gibiydim her şeyi çözmeme az kalmış gibi görünüyordu.
Ne kadar yaralarım kanasa da, gemilerim karaya doğru tökezlese de, canım yanmaya devam etse de düşünmek ve çözmek zorundaydım. Bu yüzden gözlerimi açmamaya yemin etmiş bir kız çocuğu misali, tüm kötülüklerden arınmak için gökyüzüne sarılmış bir melek misali kapatmıştım tüm gerçeklere kendimi.
Şimdi ne kadar yalın ayak bir şekilde dikenlere bassam da , tüm gerçeklere arkamı dönemesem de artık çözmek zorundaydım. Korkuyordum canım yanacaktı. Belki de o merminin sahibi bendim belki de adını hiç bilmediğim ardımda bıraktığım herhangi birisi gözlerime kadar ilişmiş o kanlar artık unutamayacağım mecralardaydı. Orada sabit bir şekilde duruyor ve beni asıl ben olan benliğimden acımasızca koparıyordu.
Artık zamanı gelmişti. Gözlerimi açmamaya devam ettim ve sınıftan girip çıkan kişilere uyuyor ya da hastalıklı bir insan süsü verdim. Sınıfa girenler bir insandı ama tam korunmuş bir halde bizi karşılıyorlardı. Biz bir hastanede değildik ama okulda da değildik sanki... Biz aslında karantina altına alınmıştık ve belki de bir çoğumuz ölüydü. Hayır ben hala yaşıyordum sanki, daha vaktim vardı peki asıl ölen kimdi?
Gözlerimi tamamen açtım ve yataktan doğruldum. Yanımda duran dört yatak vardı. Birisi benim duvar kenarımdaydı ben cam kenarında yatıyordum. Diğer ikisi kapıya dönüktü. Ortada sanki bizlere misafir olduğumuzu hissettiren bir kilim vardı. Kilime birkaç saniye anlamsız bir şekilde baktım ve yatakta uyuyanları izlemeye başladım.
İlk gözüme çarpan beni kırıp parçalayan sonra da belki de her şeyin sebebi olan kişi olmuştu: Anıl. İyi görünüyordu uyuyordu ve uzamış saçları alnına dökülüyordu. Sude ise daha iyi görünüyordu. Hepsinin kolunda sonradan bende de olduğunu fark ettiğim bir iğne takılıydı ve o iğne yukarıda seruma benzer bir şeye bağlıydı ama serum değil gibi duruyordu.
Elimdeki iğneyi fark etmemle psikolojik olarak hafif bir acı hissettim ama buna aldırmadım ve kapının kenarında yatan Anıl ve Sude den gözlerimi ayırdığımda tahtanın önüne koyulmuş yatakta daha önce hiç görmediğim bir öğrenciyi fark ettim. O daha kötü görünüyordu ve rengi soluktu. Asıl ilk bakmam gereken yere ise en son bakmıştım. O yer cam kenarıydı.
Cam kenarına baktığımda karnı sarılı, ve yukarımızda duran seruma benzeyen eline monte edilmiş gibi yapışmış iğneyi gördüm. Vurulan asıl kişi oydu. Aklıma en son bile gelmeyecek kişiydi. Onun kaçması gerekiyordu ama kaçamamıştı çünkü birisi planını bozmuştu. Bu kimdi bilmiyordum ama yaralanan ve bizim gibi virüsü taşıyan kişinin artık Ata Sancak olduğunu biliyordum.
Kanlar yerlere doğru akarken, kanın sahibinin bir ölü olduğunu düşünmüştüm ama yanılmıştım. O kanın sahibi yaralıydı ve benim duvar kenarım da yatıyordu. Şuan her şeyden habersizdi ama uyandığında ilk hatırlayacağı şeyin benim en son hatırladığım o olay olacağına emindim.
Şimdi bekleme ve yüzleşme zamanıydı. Bu sınıfta tam beş kişiydik ve beş farklı hayatlara sahip beş kişiydik. Artık aynı kaderi paylaşıyorduk ama her kader kendisine farklı bir yol çizecekti bunu biliyordum.
Benim kaderim ise belliydi ama daha yolumu çizememiştim. Çizeceğim yol ise kaderimi belirleyecek en önemli noktaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANTİNA
Narrativa generaleBilinmedik bir yabancının yeni oluşturulmuş bir virüsü yayması ile birlikte zor zamanlar başlar. Bu virüs sadece bir şehrin seyrini değil kilit noktada kalmış iki insanında hayatını değiştirir...