Martin

81 8 0
                                    

"Her zaman kendimi izleniyormuş gibi hissederdim. Kalabalıkta , ya da yalnızken. Küçükken ,annemin "Tanrı her yaptığımızı görür , bizi izler ve korur." şeklindeki söylemleri kısa bir süreliğine de olsa beni izleyen şeyin Tanrı olabileceğini düşündürtmüştü bana , ama ben hiç bir zaman , Tanrı'nın umrunda olmamıştım."


İskelenin ucunda oturuyor ve ayaklarımı denize doğru sallıyordum. Mırıldandığım hafif nameler suyun sesine karışıyor , ilerledikçe kayboluyordu. Günbatımı zamanı buranın verdiği huzuru hiç bir yer veremiyordu bana.

-"Şanslı günümüzdeyiz Martin"dedim. "Gün batımını yakaladık."

Arkamdan ardıardına gelen ayak sesleriyle huzursuzlandım. Minik bir eli omzumda hissettiğimde kafamı kaldırıp baktım.

-"Seni yakaladım abla."

Öz ablası değildim ama günbatımını sevdiğimi ve haftasonları genelde buraya geleceğimi bilir, bazen bana katılarak benimle sohbet eder , vakit geçirirdi. Rahatsız olmaz onu yanımdan kovmazdım . 8-9 yaşlarında sevimli bir kızdı. Turuncu saçlarını iki yanından toplar , ağzındaki tüm dişlerini görebileceğiniz kadar kocaman gülümserdi.

-"Yine yalnız oturuyorsun ablacım , ben de sana katılabilir miyim?"

Elimi dert olmaz anlamında sağa sola salladım. Dibime oturup kafasını omzuma dayadı.

-"Yorucu bir gün mü geçirdin?"

Küçük elini  batmakta olan güneşe doğru kaldırdı ve parmak aralarından gelen ışıklara odaklandı.

-"Belki."

Bir süre sustuk. Mülteci bir ailenin çocuğuydu , bu ülkeye gelebilmek için arkasında çok fazla şey bırakmıştı . Hayat onu erken büyümeye zorlamıştı. Onunla ilk defa bisikletimle iskeleye giderken karşılaşmıştım. Kaldırımda bacağını tutarak oturuyor , minik çehresi hissettiği acıyı yansıtmamak için şekilden şekile giriyordu. Yanına gidip oturduğumda , düştüğünü öğrenmiştim. Neyden dolayı düştüğü hakkında bir şey söylemedi , gerekte yoktu. Karşı kaldırımda yaşıtı olan bir kaç iri çocuğun hunharca alaycı gülüşleri ve acımasız bakışları yeteri kadar şey söylüyordu. Zorbalığa uğradığı belliydi. Takmamasını söylemiştim ve çantamda bulundurduğum çizgifilm figürlü yarabandını bacağındaki kanayan yaraya yapıştırmıştım. Yürümekte zorlandığı için , onu bisikletimin önüne oturtup annesinin yanına kadar taşımıştım. Annesinin yakınlardaki bir parkta olduğunu söylemişti. Tarif ettiği gibi çok yakında bir park vardı . Annesi onu arkadaş edinmesi için diğer çocukların yanında bıraktığını söylemişti.  Bana göre çocuğunu yalnız bırakıp kolaçan etmemek sorumsuzluk  , annesi için ise kaynaşmaydı. Kadının dediğine göre 1 yıldan fazla bu ülkelerdelermiş ama tek bir arkadaş bile edinememiş. Küçük kıza bakmıştım , zorlanıyor olmalıydı. Elimi uzatıp "Seninle arkadaş olurum." demiştim. O an da gözlerindeki sevinç görülmeye değerdi.

Düşüncelerime dalıp gitmişken telefonumun çalmasıyla irkildim.

-"Alo?"

-"S-selam. Aramamamı söylemiştin biliyorum , ama bana bir şans daha vermeni istiyorum . Eğer sen de istersen , yüzyüze konuşmak..."

Telefonu kapatıp cebime attım. Bir insana karşı güveninizi kaybettiğinizde onu hayatınızda tutmaya devam etmek  kendiniz için yapabileceğiniz en büyük kötülüktür. Bu konuda tecrübeliydim. Ve tekrar tekrar kırılmaya niyetim yoktu.

-2 saat sonra-

Israrla çalan kapı zili , yatağımdan doğrulmamı sağlamıştı. Gelenin az çok kim olduğunu tahmin edebiliyordum ama kapıyı açtığımda karşımda ağlak bir surat görmeyi beklemiyordum. Tek söylediği şey bir şans daha istiyor oluşuydu .

Kapımdaki kişinin ismi Edward'dı . Kendisi yan komşum olur. Komşularla gönül ilişkisine neden girilmemesi gerektiğini bana çok net bir şekilde kanıtladı. Sevgili olmamızın üzerinden bir kaç hafta geçmişti ki onu başka bir kızla sarmaş dolaş halde yakalamıştım. O günden sonra ise asıl karakterini yavaş yavaş ortaya çıkarmış , şiddet yanlısı ve suça eğilimmli kişiliğini saklamakta tereddüt etmemişti. Sarhoşken kaç kere beni arayıp tehtidlerde bulunmuştu , Tanrı bilir.

Her zamanki gibi defolup gitmesini , onu bir daha görmek istemediğimi söyledim. Katı kalpli biri değildim , ama onu bu şekilde kabul edemezdim. Martin yüzünden yeterince gergin bir hayat yaşıyordum , daha fazla stres istemiyordum. Martin beni izlediğini düşündüğüm varlığa verdiğim isimdi. Psikologlardan profosyenel yardım da alıyordum. Danıştığım çoğu kişi , kendi kafamda bir karakter yarattığımı , ve o gerçekmiş gibi kendimi inandırdığımı söylüyordu. Söyledikleri , benim düşüncemden daha mantıklı olduğu için karşı çıkmıyordum. Ama algılıyordum  , kalabalıktayken ya da yalnızken bir şeyin durmadan çevremde olduğunu , beni izlediğini... Yatağıma uzandığımda , tam başucumda beklediğini...Uzmanlara göre ben öyle sanıyordum , Martin diye bir şey yoktu. Gene de bazen kendimi onunla konuşurken buluyordum. Çünkü , onun varlığını hissediyordum. Bu aslında benim için de bir teoriydi.Martin'in var olup olmadığını hiç bir zaman bilemeyeceğimi düşünüyordum.

Suratıma yediğim şiddetli bir tokatla Edward ile olan tartışmamız bölünmüştü. Elimi yanağıma götürüp istemsizce gözlerimi kocaman açmıştım. Kapıyı yüzüne kapatırken söylediğim son söz geberip gitmesini umduğumdu.


Merhaba 2. kitabımla karşınızdayımm. Pan'a devam ederken aynı zamanda okuyucularıma alternatif bir kitap sunmam gerektiğini düşündüm. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar <3












The WatcherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin