suçluluk, tüm insanlığın belki de bilinçaltını en çok meşgul eden ve tabi ki insanları yönetmek için, korkudan sonra en sık kullanılan duygudur.
suçluluk bazen kendi seçimlerimizden kaynaklı olsa da, çoğu zaman aslında bir başkasının beklentilerini karşılayamadığımızda hissedilir ve yine çoğunlukla karşımızdaki kişinin suçlayıcı tavır, ima veya sitemlerinden kaynaklanır.
suçluluk duygusu altında ezilmek çok yaygın ve zor tespit edilen bir ızdırap biçimidir. bu farkındalığı artırmak için; suçluluk sebeplerini, suçlanmayı ve bu konsept içinde zorbalık kavramının yerini irdeleyelim bakalım.
ilk adım, suçluluk duygusunu farketmek / suçlandığını anlayabilmek...
suçluluk duygusu kendini birçok farklı şekilde göstermesine karşın, en yaygın olarak; kaçma ve kaybolma isteği, yetersizlik, sevilmediğini hissetmek ve cezalandırılma korkusu ile kendini gösterir.
açıkçası insanın ciğerine bir şey oturur, elini kolunu bağlar, ne yapacağını bilemez hale getirir.
suçlu hissettik ve bunu farkettiysek, şimdi de suçluluk duygumuzun temel sebeplerini ve kurtulma aksiyonlarını bi görelim mi?
1- yaptıklarımızdan duyduğumuz suçluluk
bu aslında başka bir kelime ile bilinir : pişmanlık
pişmanlık duyduğumuz konuyu değiştirebiliyorsak, bir daha aynı hatayı yapmamayı; değiştiremiyorsak yaşananları kabullenmeyi deneyebiliriz.
olmuşla ölmüşe çare yok demişler eskiler.
işin felsefesine çok girmek istemiyorum ama aslında yaptığımız her hata, yaşadığımız her olay bir deneyimdir ve bizi ilerde olmamız gereken kişiye, gelecekte doğru kararı verebilecek olgun bir ruha dönüştürür, demeden de geçemeyeceğim.
pişmanlık, kişinin kendi seçimlerinden kaynaklıdır ve suçlayan da kişinin kendisidir.
2- yapmadıklarımızdan duyduğumuz suçluluk:
sorumluluk duygusu ile erteleme alışkanlıklarının karışımından hatta çelişmesinden kaynaklanan bir suçluluk çeşididir bu. yapmamız gerektiğini düşündüğümüz bir işi (sorumluluk); bir türlü harekete geçemediğimiz için, hazır olmadığımız için, yapmak istemediğimiz için veya sadece zamanı gelmediği için ertelediğimizde ortaya çıkar.
erteledikçe daha çok suçluluk hisseder, suçlu hissettikçe işi yapmakta daha fazla zorlanırız. döngüye gireriz.
bu döngüyü kırmanın, bu suçluluğu aşmanın en önemli ilacı tabi ki ertelemeyi bırakmak olacaktır.
ertelemeyi bırakabilmek için de "erteleme sebepleri"ni bulmak gerekir ama bu bir başka entry konusu olsun, bunun detayına girmeden şunu önerebilirim:
yapılacaklar listesi oluşturmak ve yapılacak işi küçük parçalara bölmek; yolumuzu gösterip önümüzü açacağından ertelemeyi ortadan kaldırabilir. lütfen evde deneyiniz :)
bu da kişinin kendi seçimlerinden kaynaklıdır ve suçlayan da yine kişinin kendisidir.
3. bir başkasının beklentisini karşılayamamaktan duyulan suçluluk
işte bu girinin asıl konusuna nihayet geldik.
karşınızdaki kişi hayal kırıklığından, memnuniyetsizliğinden, yaptığınız yanlışlardan bahseder veya ima eder; sizi suçlar, aşağılar, sitem eder ve en kötüsü size sinirlenir ve sizi cezalandırmaya kalkar!
kendinizi çok suçlu hissedersiniz; oysa ki kimsenin bir başkasının beklentisini karşılamak gibi bir zorunluluğu yoktur.
böyle ansiklopedik tanım yapılınca hiç tanıdık gelmedi belki ama peki ya şunlar tanıdık mı?
• bir kaç saattir mesaj atmadığınız/mesajına cevap dönmediğiniz için size trip atan, suratınıza bakmayan sevgiliniz
• bir kaç gündür haber almadığınız için size darılan, küsen, sinirlenen, hakkını helal etmeyeceğini söyleyen anneniz/babanız
• aradığında açmadığınız için sitem eden, bir daha aramayacağını öfkeyle söyleyen arkadaşınız
• bir süredir görüşmediğiniz için sizi defterden silen akrabanız
• her gece yarısına kadar mesaiye kaldığınız halde, sabah 15 dk geciktiğiniz için tehditkar davranan yöneticiniz
zorba, hakkı olmadığı halde isteklerini karşılamanız için sizi suçlayan, aşağılayan, psikolojik ve fiziksel şiddet gösteren kişidir.
kendi istekleri, talepleri, hayalleri veya beklentileri karşılanmadığı için sizi haksızca suçlu hissettiren herkes biraz zorbadır diyebiliriz.
en hafif tabiri ile haddini bilmez veya hadsizdir.
duygu sömürüsü yapmak, olumsuzca ima edip iğnelemek, sitem etmek, tehdit etmek zorbaların en temel silahlarıdır, bunları kullanarak bizi yönetirler ve istediklerini almaya çalışırlar.
bu silahlar bize doğrultulduğunda, suçlandığımızı anlayamaz ve kendimizi yetersiz hissederek zorbamızı mutlu etmeye çalışırız.
zorbamız da bize küser, konuşmaz; trip atar yüzümüze bakmaz, ararız açmaz, konuşuruz dinlemez... yani hem suçlar, hem yargılar, hem cezalandırır!
arar, özür diler, gönlünü almaya çalışır, bahanelerimizi anlatır, sebeplerimizi sıralar ve cezalandırılmamak için affedilmeyi bekleriz!
işte bu noktada, suçlandığımızı farkedip kendimize şunu sormalıyız: suçlu muyum? neden suçluyum?
ben cevap vereyim: hayır değilsiniz.
kimseyi mutlu etmek, kimsenin ihtiyaçlarını karşılamak, isteklerini yerine getirmek zorunda değilsiniz çünkü.
açıkçası arkadaşlar, bu dünyaya biz bir başkasını mutlu etmeye değil; deneyimleyip öğrenmeye, daha olgun bir ruha erişmeye geldik.
ve ilk önceliğimiz kendi mutluluğumuz ve beklentilerimiz olmalı, her zaman.
zorbalarla savaşınızı ancak zorbalığa uğradığınızı anlayabilirseniz kazanırsınız.
*saygısızlık görmek,
*sınırlarınızın çiğnendiğini hissetmek,
*yargılanmak,
*tedirgin edilmek,
*yapıcı olmayan eleştiriler duymak,
*suçlanmak,
*aşağılanmak,
*duygu sömürüsüne maruz kalmak,
*fiziksel ve psikolojik şiddet görmek veya
*tehdit edilmek
zorbalığa uğradığınızın en bariz göstergeleridir dedik.
peki haddini bilmeyen bu zorba insanlarla nasıl başa çıkıcaz?
1- suçlu olmadığımızın idrakiyle, sınırımızı çizebilir ve/ya bundan rahatsız olduğumuzu belirtebiliriz.
örneğin, şöyle bir mesaj aldınız:
"kaç kere aradım açmadın, çok ayıp ya! neyse, seni bi daha aramicam. keyfine bakarsın artık!"
okur okumaz içinize bir garip sıkıntı çöktü mü? çöktüyse bir suçluluk sarmıştır içinizi.
oysa ki,
her zaman müsait olmak zorunda değiliz.
her telefonu açmak zorunda değiliz.
istemediğimiz bir anda konuşmak zorunda değiliz.
hiç kimse için her an ulaşılabilir olmak zorunda da değiliz.
bu farkındalıkla çizgimizi çeken bir yanıt verebiliriz.
2- zorba insanları hayatımızdan çıkarabiliriz. (maalesef çoğunlukla çıkaramayız çünkü çok yakın dostlar, iş arkadaşları, yöneticilerimiz veya akrabalarımızdır genelde...)
3- zorbalıkla karşılık verebiliriz. (önermiyorum :)) yılların zorbasına ancak zorba taklidi yapılabilir ama bu taklit öylesine beceriksizce olur ki, en çok hasarı yine siz alırsınız.)
4-yorumları kabul ediyormuş ve bununla barışıkmış gibi özgüvenli şekilde davranabiliriz.
bir psikolog, hakaret ederek sizi ezmeye çalışan zorbalarla savaşta en etkili silahın bu olduğunu anlatmıştı.
son olarak;
farkında olmadan hadsizlik yapan; trip atan, küsen, darılan, surat asan sevgililer, dostlar, değerli aile üyeleri, sizlere de bir çift lafım var:
biriyle konuşmayarak o kişiyi cezalandırmayı düşünecek kadar çok mu seviyorsunuz kendinizi? sizsiz kalmak bir başkası için acı verecek kadar önemlidir diye mi düşünüyorsunuz? karşınızdaki kişi için çok değerli olduğunuza mı inanıyorsunuz?
özetle, siz acaba kimsiniz de bir başkasını yokluğunuzla tehdit edesiniz mesela?
kimse bir başkası yok diye ölmez ve herkes herkessiz yaşayabilir.
yani nerden baksan...su değilsiniz, oksijen değilsiniz, atp değilsiniz.