Yine aynı krize girmişti kadın. İsteği dışında titriyordu. Sanki dünya ayaklarının altından kayıp gidiyordu. Tek istediği beynini ve tüm ruhunu uyuşturan o iğrenç şeydi. Böyle olacağını bile bile nasıl başladığını hatırlamak bile istemiyordu. Son iki yıldır kendine zarar veren her şeyi yapmıştı. Ve iki yıl içinde o kadar çok değişime uğramıştı ki , kim görse tanıyamazdı. Bir deri bir kemik kalmıştı. Yüzü zayıflamış , elmacık kemikleri tamamen ortada kalmıştı. Suratında resmen hiç renk yoktu. Gözaltları çökmüş mor ve kahverengi karışımı bir hal almıştı. O aslında gençken - gerçi çok yaşlı değildi ancak bu zıkkım onu bu hale getirmişti - herkesin kıskandığı güzellikteydi. Uzun kumral saçları ve ela gözleri sadece onda olması gerekmiş gibi özeldi -oysa şimdi, gözlerinin feri gitmiş, saçları süpürgeye dönmüştü- . Onu görenler evleneceği adamın ve doğacağı çocuklarının şansından bahsederlerdi. Ama artık şans yoktu. Ne kadında , ne adamda , ne de on yaşındaki oğullarında.
Evli degildi , ve bir çocuğu vardı. Evet , bir çocuğu vardı ve çocuk ondan ölesiye utanıyordu. Oysa çocuk en son üçüncü sınıftayken, çok gülmekten altına kaçırdığı için utanmıştı. Fakat böyle olmamalıydı. İnsan annesinden neden utanırdı? Temizlikçi olduğu için mi, yoksa okuma yazma bilmediği için mi? Çocuk bunların olması için dua ederdi. Ama onun annesi çok farklıydı. Hastaydı. Annelik görünmüyordu gözlerinde. Çocuk anne şefkatinden tadamıyordu.Eskiden öyle değildi işte. Eskiden babası vardı ve en güzeli de mutluydular.
Sahi, babası nereye gitmişti? Ya da niçin gitmişti? Gelecek miydi? Gelecekse ne zaman gelecekti? Babasının sessiz sedasız gidişinin ardından sanki tüm yük onun omuzlarına kalmıştı. Bir de annesi çok değişmişti. Ya hep kızgındı, ya da üzgün. Güldüğü zamanı gördüğünü hatırlamıyordu. Her şeye çok çabuk sinirleniyordu ve çocuk ondan çok korkuyordu, hem de çok korkuyordu. O zavallı annesi her titrediğinde odasına kapanıp sessizce ağlıyordu. Neden böyle olduğunu bilmiyordu. Annesi neden titriyordu? Babası gittiğinden üzülüyor muydu, yoksa çocuk çok mu yaramazlık yapıyordu?
*****
Kendine geldiğinde yatağındaydı. Kış olmasına rağmen yatak sırılsıklamdı. Ortalık darmadağınıktı. Ve sanki yıllar süren uykudan uyanmış gibiydi. Kafasının içindeki eski bir binaya kepçeyle girişmişler gibi hissediyordu. Yataktan doğruldu ve ayağa kalkmaya çalıştı. Biraz sendelese de ayakta durmayı başarmıştı. Bir bardak su için ona sanki ucu bucağı olmayan bir yol gibi gelen koridordan mutfağa doğru yürüdü. Mutfağın hali de diğer odalardan farksızdı. Kullanılan ve işi bitmiş her şey olduğu gibi tezgahın üstüne yığılmıştı. Bu evden nefret ediyordu. Her ayrıntıda bir anı yaşıyordu. Taşınmak istiyordu ancak maddi durumu buna izin vermiyordu. Artık hiçbir şeye tahammülü kalmadığından her girdiği işten daha ilk hafta dolmadan kovuluyordu. Artık iş bulmalıydı. Bir yandan bunları düşünürken bir yandan da bardağa su dolduruyordu. Oğlunun da mutfağa girdiğini gördü. Akşamüstüydü.
"Aç mısın?"
"Hayır."
"İstersen," Nefes verdi.
"Senin için makarna yapabilirim.".Ne kadar ilgili görünse de ilgisiz olduğu apaçık ortadaydı.
"Aç değilim."
"Sen bilirsin.".Kadının ses tonu, "Ne halin varsa gör." der gibiydi. Ama sanırım bunun o adamla bir ilgisi yoktu. Çünkü annesi o daha küçükken de böyleydi. Umursamaz. Genelde babasıyla daha eğlenirdi. Evet, babası gittikten sonra çok şey değişmişti ama bu onlardan değildi.
Çocuk sormaktan da her soruşunda azar yemekten bıkmış olsa da merak ediyordu. Artık bir cevap almalıydı.
" Anne , babam nerde? Neden bizi görmeye gelmiyor?" diye soruvermişti birden. Çok fazla ileri gittiğini düşünmemişti. Ancak kadının davranışları hiç de öyle görünmüyordu. Arkası dönük olmasına rağmen kadının kasıldığını ve gerildiğini görebiliyordu. Elindeki bardağı sıkıyordu. Bardağın tezgaha çakılmasının ardından üç parçaya bölünüşünü izledi çocuk. Korkmuştu. Ve kadın artık dayanamamıştı.
" Baban yok! O seni terkedip gitti. Beni bıraktı. Bizi bıraktı. Onu sorup durmayı bırak artık. Seni sevmiyor o! Bunu o küçük aklına soksan iyi olacak! "
Ne demişti ki şimdi? Çocuğun gözleri buğulanırken annesinin gözünden düşen bir damla yaşı görememişti.
Kadın da bağırdığını fark etmemiş gibiydi. Karşısındakinin on yaşında bir çocuk olduğunu unutmuştu. En kötüsü de karşısındakinin onun çocuğu olduğunu unutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HATA
General FictionBağımlı olan pek çok insan gördünüz. Farklı sebepler ve hayatları kararmış pek çok insan... Peki bir anne bağımlı olursa ne olur? Bu hikayede bağımlı olan anneyi ve henüz on yaşında olan çocuğunun yaşamlarına tanıklık edeceksiniz.