SEKİZ SANİYELİK ÖMÜR

37 10 4
                                    

Yine kalemimi aldım elime,
Lakin bu sefer ne gündüz ne de gece,
Oturuyorum karanlık ile aydınlığın kavuştuğu meçhul bir vakitte.
Gökyüzü hırkasını giymiş üzerine.
Bulutlar derin bir uykuya dalmış.
Güneş desen gaip...
Öyle bir vakitteyim ki,
Akrep bile yelkovanı kovalamıyor artık,
pili bitmiş zamanın.
Sokaklar bomboş,
Kaldırımlar kadar yalnız şehrin en işlek caddeleri.
Nerede bu insanlar,
Uyuyorlar mı yoksa?
Uyandırın ahaliyi,
Boşuna mı yanıyor şehrin ışıkları?
Bu şehir sessiz.
Bu şehir,bu şehir hangi şehir?
Yarısı deniz,yarısı kara.
Bu şehir hiç tanıdık gelmiyor bana.
İçimde sensizliğin açtığı bir hiçlik,
Sokaklarında koşuyorum yalnızlığın,
Koşarken çözülüyor bağcıklarım,
Ve ben ha bire takılıp düsüyorum.
Düşüyorum,kalkıyorum
Umursamıyorum,
Dizlerim yara içinde,
Sana ulaşabilmenin umudu yetiyor beni ayakta tutmaya.
Kanla karışık yağmur yağıyor üzerime.
Koşuyorum korkularımın gölgesinde.
Bir sokağın çıkışında rastlıyorum sana,
Seni tarif edemiyorum artık,
Tamamlayamıyor hiç bir kelime senin yerini.

Seni gördüm ya,
Güneş doğuyor aniden,
Tabi rüya ya,
Uyanırım şimdi...
Ve uyandıktan sonra hatırlamaya çalışırım yüzünü,gözünü,bakışını...
Sonra hafızamdan bir bir silinir,
Yavaş yavaş unuturum.
Rüya dediğin nedir ki,
Sekiz saniye...

UÇURUM MARŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin