Askeri Okul

41 3 0
                                    

Gereksiz yerlerde kendiliğinden atanan büyük harfler için özür dilerim. Bölüm biraz kısa ve aksiyon falan yok. Fakat en yakın zamanda başlayacağına emin olun, iyi okumalar...

Yüzüme vuran soğuk rüzgâra aldırmaksızın hızla yürüyordum. Okulun ilk günü geç kalmak bütün senenin kötü gideceğine işarettir. Ayrıca askeri okul cezalarının eski okulumun cezalarından çok daha ağır olacağına emindim. Bu yüzden adımlarımı sıklaştırarak daha hızlı yürümeye başladım.
Fakat hala doğru seçim yaptığımdan emin değildim. Ailemi bırakıp bir kıta öteye gelmiştim. Ama benim de kendimce haklı sebeplerim vardı. Kötü bir okulda okuyup beş yıl boyunca rütbesiz bir asker olarak kalmaktansa (ki hayatta kalıp kalmayacağım bile belli değildi) direkt olarak teğmen veya onbaşı rütbesiyle mezun eden bu okulu tercih ederdim.
Bu düşünceler içinde yeni okulumun giriş kapısına varmıştım. Giriş hariç her yer tel örgüyle kaplıydı ve yaklaşık 5-6 metre arayla kameralar vardı. Girişin hemen sağında siyah yeşil kulübeye baktığım sırada kısa ve tıknaz bir adam kimliğimi kulübedeki adama vermemi istedi. Dediğini aynen yaptım. Ardından kısa adam üstümü aradı. Diğerine nazaran daha uzun olan kulübedeki adam ise kimliğimi makineye okutup bana geri verdi.
Bütün bunlar bana çok anormal geliyordu. Tamam, askeri okul güvenlik önlemlerinin sıkı olduğunu duymuştum fakat 13 yaşındaki bir çocuğun üstünü aramak mı, daha neler!
Doğrudan merdivenleri çıktım ve görevlinin kimliğimin yanında verdiği kağıdı fark ettim. Üstünde hangi binaya, hangi sınıfa gideceğim yazıyordu. Şanslıyım ki yakın bir binadaydım ve koşarak içine girdim. İnternette bununla ilgili bir kaç bilgi okuduğum ve görsellerini gördüğüm için pek şaşırmadım fakat her katı en az 1000 metrekare olan bir yer görünce ister istemez biraz şoka uğruyordunuz. Bunu hemen atlatıp merdivenleri çıkmaya koyuldum.
Merdivenler yeni silinmişti ve kaygandı. Her katta toprak zeminli büyük boş alanlar vardı. Duvarlar ise krem, beyaz, yeşil, siyah ve sarı gibi farklı farklı renklerdeydi. Bütün duvarlarda hayatımda görmediğim ve asker olduklarını tahmin ettiğim insanların portreleri vardı ve çoğu zaman birbirlerini tekrarlıyorlardı. Hemen hepsi armalarından gurur duyarak göğüslerini kabartmışlardı.Fakat bir portre özellikle dikkatimi çekmişti. Fotoğraf çekilirken geride durmuş ve solgun yüzüne gölgeler vurmuştu. Göğsündeki tek arma katılım belgesi gibi önemsiz görünüyordu.
Çok aldırmayarak yoluma devam ettim ve sonunda sınıfımı buldum. İçeride sadece altı öğrenci olduğunu öğrencine geç kalmadığımı anlayarak mutlulukla sınıfı inceledim. İçerisi Çok ama çok genişti fakat içinde sadece 20 siyah masa vardı. Zemin griydi ve sıralarla şık olmayan ama mükemmel bir uyum sağlıyordu. Duvarlar ve öğretmen masası koyu yeşildi. İçimden bu insanlar siyah ve yeşil renkleriyle derdi ne diye sordum. Etrafa daha fazla aldırmamaya çalışarak köşedeki girişten en uzak masaya oturdum. Pencereden dışarı bakınca okulun yan kapısı görünüyordu. Bu kapıdan öğrencilerden ziyade öğretmen, müdür gibi insanlar geliyordu. Tekrar önüme döndüm ve kulaklığımı çıkarıp müzik dinlemeye başladım. Enter Sandman çalarken kafamı sıraya koyup düşünmeye başladım.
Başarılı olup olamayacağım konusunda endişelerim vardı. Aslında kılıç kullanma ve ok atmada gayet iyiydim ki çoğu öğrenci asıl bunda sıkıntı yaşıyordu. Fakat düşmana asıl zarar verecek olan şey buydu. Silahın mermisi ufak olduğu için pek işe yaramıyordu(çok tuhaf geldiğini biliyorum ama düşman derken uzaylıları kastediyorum ve onların yapısını anlamak çok zor) Zaten fayda etse bile son savaştan sonra pek silah kalmamıştı. Aynı zamanda komutanı Öne çıkaran şey bu eski teknikleri iyi bilmek ve askeri stratejiyi iyi kullanmaktı. İkisinin de ben de olduğunu düşünüyordum ve bir an önce savaşmak istiyordum. Fakat daha çok kişinin ölmesi için değil barış için savaşmak.
Şarkı bitince kafamı kaldırdım ve sınıfın neredeyse tamamının geldiğini gördüm. Hemen ardından bir adam içeri girdi. Adam uzun boylu ve zayıftı. Siyah, düz saçları vardı. Öğretmen olduğunu söyleyerek kendini tanıtmaya koyuldu. Bir süre sonra da burada ülkemizi ve dünyayı korumak için bulunduğumuzdan bu eğitimden sonra yapacağımız görevin en önemli görev olduğundan söz etti. Tabii 13 yaşındaki çocuklara böyle bir konuşmanın yapılmasını gereksiz hatta saçma bulabilirdiniz. Fakat iki ile beş yıl arası bir zaman diliminden sonra hepimiz uzaylılara karşı savaşacaktık. Genç nüfus o kadar düşmüştü ki çocukları savaşa yollamak zorunlu hale gelmişti.
Öğretmen konuşmaya uzun bir süre daha devam etti. Sonrasında bir sürü öğretmen sırayla gelip kendilerini, derslerinin nerede ve ne şekilde işleneciğini, bir sonraki dersleri için neler getirmemiz gerektiğini anlattı. Son olarak yaşlı, topal fakat tonton müdürümüz gelip kısa bir cesaret konuşmasından sonra ilk iki ayımızın nasıl geçeceğini anlattı. Söylediğine göre ilk iki hafta şimdiye kadar öğrendiğimiz teorik ve bilgisel derslerden sınav olacakmışız. Derslerimde gayet iyi olduğumdan benim için sorun yoktu. Sonra dört haftalık bir eğitimden iki haftalık askeri sınavlarımız olacak ve ardından hangi sınıfa gideceğimiz belirlenecekmiş.
Bunlar da söylendikten sonra herkes dağıldı ve ben de kendi yurduma döndüm. Hava bayağı soğuktu. Yol boyunca üşüyüp durdum, eve varınca bile bir türlü ısınamadım. Yapılacak en iyi şeyin uyumak olduğuna karar verdikten sonra yatağımda hafifçe kıvrıldım. Saat bir gibi donmak üzere olduğum bir kabus beni aniden uyandırdı. Kendimi bunun sadece aptalca bir rüya olduğuna inandırarak tekrar uyudum ve kabussuz derin bir uyku çektim.

Savaş Çağı: Donma NoktasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin