"Çünkü yalnızlık,
anılarını ayıklamış,
yaşamın yüreğinde biriktirdiği özlem dolu süprüntüleri yakmış,
geriye en acı anıları bırakarak,
onları arıtmış büyütmüş,
sonsuzlaştırmıştı."Bazen anılarımdan kopan bir parça, o an hissetmem gereken duyguların üzerine devrilir, orada öylece kalırdı. Ruhu yaralayan bir ölüm haberi insanda acı, vedalar ise ardında derin boşluklar bırakırdı. Oysa bunlar her insanın kalp atışı kadar ortak duygulardı ama sanki o kalp bende durmuş gibi hiçbir şey hissetmiyordum.
O yanımıza geldiğinde böyle hissetmiştim. Koca bir boşluk... Belki anın heyecanındandı. Belki anılardan.
Taehyung'un sesiyle kendime gelmiştim. "Oo Jeon. Hoşgeldin! Bir an hiç gelmeyeceksin sanmıştım..." Tae'nin ona sarılırken söylediği şeyle neşeli sesi benimde gülümsememe neden olmuştu. Sanırım Taehyung'un arkadaşı onu biraz fazla bekletmişti.
Sarılmayı kestiklerinde duyduğum sesle kendime gelmiştim ve aptal gibi bakmayı kesmiştim. "Abartma Tae. Sadece 10 dakika geç kaldım. Bir işim vardı." sesini dünden sonra yeniden duymanın heyecanını yaşıyordum. Ben. Park Jimin. Fena halde abayı yakmıştım.
Bakışları bana döndüğünde, kıpırdanmıştım. Gözleri, göz bebeğimi hapsetmişti birkaç saniye. Dilimi yutmuştum sanki. O da benden farksızdı. Sadece birbirimize bakıyorduk.
"Merhaba." bana bakarak söylediği şeyle ne yapacağımı bilememiştim. Kendine gel hemen. Aptal.
"M-merhaba" kekelemiştim. Tanrım daha ne kadar rezil olabilirdim acaba. Sesimi duymasıyla hafif tebessüm etmiş ensesini kaşımıştı. O gerçekten çok yakışıklıydı. Jeon. Benim sonum olacaktı.
Bakışlarımı Tae'ye çevirdiğimde sinsi bir şekilde gülerek bize baktığını görmüştüm. "Siz önceden tanışıyor musunuz?" Tae'nin yönelttiği soruyla bakışlarım tekrar onu bulmuştu. Yine göz göze gelmiştik. Ama sadece bir iki saniyeydi. Sanki benden onay bekliyormuş gibi...
Ben olayın şokunu yani onu tekrar görmenin verdiği tuhaf etkiyi atlatamadığım için o açıklamıştı Tae'ye. Dün kütüphane olanları kısa bir özet şeklinde anlatmıştı. Hadi ama ikimizin yalnız olduğu kısmı anlatmamıştı. Neden?
Taehyung bizim karşılaşmamızı kısa bir şekilde özetlemişti. Sonra "Vay be, önce siz karşılaşıyorsunuz Jiminle sonra ben. Tanrım bu kaderimizde olmalı..." heyecanlı sesiyle konuştuğunda kıkırdamadan duramamıştım. Taehyung'un gerçekten değişik bir aurası vardı. Gülümsemesi, enerjisi bulaşıcıydı.
Telefonumun çalmasıyla hemen ekrana bakmıştım. -yoon hyungim- yazısını görmemle kaşlarımı çatmıştım. Ayrılalı çok olmamıştı. Niye arıyordu ki? Kötü bir şey mi olmuştu yoksa? "Bunu açmam gerek kusura bakmayın."Taehyung'un kafasını sallamasıyle birkaç adım ilerleyip aceleyle telefonu açmıştım.
Bir anlığına Taehyung ve Jeon'u hatta saçma heyecanımı bile unutmuştum. "Alo, Chim müsait misin? Girdin mi derse?" sesi çok değişti. Sanki neşeli gibiydi. Yoongi hyung ve neşeli olmak?
"Hayır daha girmedim. Bir şey mi oldu? Hem sesin neden bu kadar neşeli senin? Daha az önce beraberdik." Ayrılalı çok olmamıştı. zaten ne olmuş olabilir ki? Ben hyungla konuşurken aklıma Tae ve Jeon gelmişti. Tae benim gibi telefonda biriyle konuşurken Jeon pür dikkat bana bakıyordu. Tanrım, bana mı bakıyordu o?
"Chim, sakin ol kötü bir şey yok. Aksine muhteşem bir şey oldu. Akşam bana uğramayı unutma diyecektim. Sana çok güzel haberlerim var. Merak et biraz. Bende seni bıraktıktan sonra öğrendim. Kapatmam gerek şimdi... Sakın bir şey sorma ve seni seviyorum miniğim. Görüşürüz!" bu da neydi şimdi? "Bende seni seviyor..." hyung az önce suratıma mı kapatmıştı telefonu? Bu neydi şimdi.
Daha fazla kafa yormamaya karar vererek tekrar Taehyungların yanına adımlamıştım. Jeon kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. Sinirli miydi? Anlayamamıştım. Bir anda neden sinirlenmişti ki?
Tae telefonu kapatıp Jeon'a dönerek "Jin hyung ve Hoseok kantindelermiş. Bir an önce gitsek iyi olacak. Yoksa Jin hyung beni bir bardak suda bile boğabilir. Niye bu kadar sinirlendi ki anlamadım." Tae hızla bize cevap verme fırsatı bile vermeden yürümeye başladığında onu takip etmem gerektiğini yeni idrak etmiştim.
Yavaş adımlarla peşinden gidiyordum ve Jeonda inatla benimle aynı yürüyordu. Sanki benimle beraber yürümek istiyordu. Benim için hava hoştu gerçi. Ama aklıma bir sürü soru vardı. Neden önden hızla giden Tae'nin yanında değildi. Benim yanımdaydı?
Binaya ulaştığımızda onlarla gidip gitmemek arasında kalmıştım. Sonra gitmemenin daha iyi bir fikir olduğuna karar vermiştim. Ne işim vardı ki? Daha yeni tanımıştık. Hangi sıfatla orada duracaktım ki?
Taehyung kapıdan içeri girdiğinde adımlarım yavaşlamıştı. Jeon bunu fark ettiğinde bana döndü. Birkaç saniye duraksadı. Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. "Şey ben gelmesem daha iyi olacak. Hem dersimin başlamasına az kaldı." demiştim. Bir anda sessizlik olmuştu...
Ben onun gözlerine odaklanmışken onun gözleri yüzümün her yerinde, her detayında geziniyordu. Kirpiklerim, kaşlarım, büyük ve kızardığına emin olduğum yanaklarım... En son dudaklarımda durakladığında kalp krizi geçireceğime emindim. Tanrı aşkına ne yapıyordu?
"Hmhm. Sen nasıl istersen. " bu sefer cidden kalp krizi geçirecektim. Ben az önce onun sesinden mi etkilenmiştim. "Görüşürüz Jimin." demesiyle yanımdan ayrılmıştı. Bende kapının orda dikiliyordum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki... Kantinden bile duyulabileceğine emindim. Adımı ne kadar güzel söylemişti. Jimin. Gerçekten ismim bu kadar güzel miydi önceden? Yoksa o söyledi diye mi bu kadar güzel gelmişti bana.
Binanın kapısında daha fazla dikilmemem gerektiğini fark edip hızlı adımlarla dersimin olduğu sınıfa gidiyordum. Birkaç kişiye çarpsamda umrumda değildi. Deli gibi sırıtıyordum. Adımı söylemesi bile bu kadar hoşuma gittiyse..
Ahh kafayı sıyıracaktım. Sınıfa girip en arka sıraya oturduğumda dersi dinleyemeyeceğimi biliyordum. Çünkü aklımda o vardı. Jeon. Yakışıklı, kaslı, muhteşem görünümlü... Aklıma gelen şeyle duraklamıştım. Acaba adı neydi? Hocanın sınıfa girmesiyle düşüncelerimden sıyrılıp defterimin sayfalarını çevirmeye başlamıştım.
İşte Park Jimin hayatını değiştirecek adamın adını ilk kez o gün merak etmişti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black °jikook
Romance"Tek sorun onu koruyacak kimsesi olmamasıydı. Güvenecek kimsesi olmamasıydı. O yalnızdı. O Park Jimindi."