[5]

226 14 1
                                    

"Ve güz geldi Ömür Hanım.
Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul.
İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.
Yağmur ha yağdı ha yağacak.
İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan.
Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı, yüzüm ömrümün atlası, düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası.
Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür Hanım?
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize?
Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar?
Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür Hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış. Böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir?"

Gözlerimi tavana dikmiş geceden beri ağladığım için şişmiş gözlerimle sabah olmasını bekliyordum. İçimde buruk bir sevinç vardı. Ama hüzün daha ağır basıyordu. Bencildim biraz.

Dün okuldan sonra hyungun dediği gibi yanına uğramıştım. Zili çaldığımda tanımadığım bir sima kapıyı açmıştı. Bu kimdi? Neden Yoongi hyungun kapısını açmıştı? Ve en önemlisi hyungun vereceği haberle bu kişinin bir ilgisi var mıydı?

"Kimsiniz?" duyduğum sesle kendime gelmiştim. "B-ben Yoongi Hyunga gelmiştim. Yok mu?" sesim sanki bir suç işlemişim gibiydi. Tanrım...ben yanlış bir şey yapmadım ki? Ne oluyordu bana?

Birkaç saniye sonra hyungum gelip beni içeri almıştı. Tanımadığım kişi ismimi öğrenince "Oh, kusura bakma. Jimin olduğunu bilseydim... Gerçekten, üzgünüm." demişti. Bense herhangi bir tepki vermemiştim. Hala ne olduğunu merak ediyordum.

Yoongi Hyung " Jimin-ah, bu sana bahsettiğim kuzenim Jooheon. Deagu'dan geldi. Resim sergisi için. Belki hatırlatırsın. Benim resimlerimi çekmişti bir ara..." evet hatırlıyordum. Bir sene önceydi. Gerçekten iyi fotoğraflardı.

"Evet hyung. Hatırlıyorum. Bana vermek istediğin haber bu muydu?" sesimdeki titremeye engel olamamıştım. Kötü bir şey olacak diye endişeleniyordum hala.

"Aslında iki haber verecektim sana. Jooheon'un geleceğini biliyordum zaten. Ama asıl haber... Jimin-ah nasıl desem bilemiyorum." yavaşça yutkunmuştu. Sol kaşını, baş parmağıyla kaşıyordu. Yoongi Hyung ne zaman stres yapsa böyle olurdu. Kesin bir şey olmuştu emindim artık...

"Hyung, bir problem mi var?" ben konuştuktan sonra kuzeni "Ben sizi yalnız bırakayım." diyip mutfağa geçmişti.

"Jimin, bak üzülmeni istemiyorum. Ben sözümü bitirene kadar bir şey sormak yok. Anlaştık mı?" kafamı sallamıştım. Ama çoktan gözlerim dolmaya başlamıştı. Hyung derin bir nefes alıp bana baktı. Benim için endişeleniyordu.

"Hani sana bir ara bahsetmiştim. İşimle alakalı bir durum. Beraber bir dosya hazırlamıştık. 6 ay kadar oldu. Hatırlıyor musun?" yine kafamla onaylamıştım.

"İşte dosya kabul edilmiş. Yani işi aldım. Ama... A-ama iş için kısa süreliğine... Yani bilmiyorum ne kadar sürer belki 1 ay belki 3 ay... Japonya'ya gitmem gerek." dediği şeyle gözlerimde biriken yaşlar akmaya başlamıştı. Ne yani o da mı beni terk ediyordu şimdi?

"Jimin. Lütfen ağlama..." deyip kollarını bana sarmıştı. Daha çok ağlamaya başlamıştım. İstemiyordum gitmesini. Bencildim ben. Onsuz ne yapardım bu yalnızlığımda. Kime anlatırdım dertlerimi. Kim benimle ilgilenirdi?

black °jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin