"Uzun bir günün sonunda, acı hala benimle mi?
Sessizce beklediğin yola bakıyorum. Ben güçten düşmek üzereyken gel ve sarıl bana.
Gözyaşlarımı akıtırken kalbimdeki üzücü anıları silemiyorum.
Silmeye nerden başlayabilirim? Sadece hüzünlü bir gülümsemem var.
Kalbimde gömülü olan hayat dolu anılarımız alaycı bir şekilde bana bakıyor.
Hayallerim onlara ulaştığımda parçalandılar. Tekrar yakaladığım an kaçtılar.
İkiye ayrılan yola dönmeden önce bir süre bakıyorum.
Bana rehberlik eden sese odaklandığımda seni görüyorum.
Geçmişteki bütün anılar bu değerli küçük bir üzüntü ile kaplı.
Yalnız uyuduğum her gece, acım benimleydi.
Zaman beni olgunlaştırdı ve şimdi dünyanın karşısındayım.
Dündeki kendime soruyorum. Güldüğün her an mutlu olduğunu mu düşünüyorsun?
Açlıktan ölmek üzere olan umudum tekrar doldu.
Zaman beni olgunlaştırdı ve şimdi dünyanın karşısındayım.
Dündeki kendime soruyorum. Güldüğün her an mutlu olduğunu mu düşünüyorsun?
Gelecekte kendime soracağım.
Hayal ettiğin her şey gerçekleşti mi?"Çoktan 2 gün geçmişti. Terastaki olaydan sonra okula gitmemiştim. Yoongi Hyung gitmeden onunla daha fazla vakit geçirmek istiyordum. Ve bugün o gidecekti. Belki bir aylığına belki bir yıl...
Kocaman bir bilinmemezliğin içindeydim. Yoongi Hyung için ne kadar sevinsemde bencillik etmeden yapamıyordum. Onsuz ne yapacaktım bu koca şehirde?
Yastığıma sarılmış geceden beri düşüncelerimle boğuşuyordum. Yorulmuştum. Ama bunu Hyunguma belli etmek, onu daha fazla üzmek, kararlarını değiştirmesine neden olmak istemiyordum. Bu geleceği için çok önemli bir karardı. Ne olursa olsun gitmeliydi. Gitmek zorundaydı...
Okula gitmediğim gün bilmediğim bir numara beni aramıştı. İlk aradığında açmamıştım ama ısrarla aramaya devam edince açmak zorunda kalmıştım. Daha sonra arayanın Taehyung olduğunu fark etmiştim. Okulda tüm gün beni aradığını, bulamayınca endişelenip aradığını söylemişti. Olanları kısaca özet geçip okula neden gelmediğini anlattıktan sonra bu konu hakkında konuşmak istemediğimi fark etmiş, konuyu hemen değiştirmişti.
Daha tanışalı birkaç gün olmuştu ama sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi hissediyordum. O iyi biriydi. Beni önemsiyordu. Bilemiyorum. Belki arkadaş olmak istiyordu. Ayrıca çok komikti. Dışardan ne kadar sert ve yakışıklı olsada aslında çok şapşal ve komik birisiydi.
Telefonum yükselen alarm sesiyle düşüncelerimi sarıldığım yastığıma bırakmış, yavaşça yataktan kalkmıştım. Yoon Hyung'un uçağı saat 09.00'daydı. Bir an önce hazırlanıp çıkmam gerekiyordu. Daha sonrasında Jooheon'u da alıp okula geçecektim.
Saniyeler dakikaların, dakikalar saatlerin üzerine devrilip önümde birikirken Yoon Hyung'un gidişi aklımdan çıkmadı. Anılar kafamın içinde bir belirip bir kayboldu.
Bu zamana kadar insanlar yüzüme her baktığında bu bedenin altında yaralı bir ruh taşıdığımı tahmin edebilse de akıllarına düşen sorular hep yanıtsız kalmıştı. Her geçen gün kalınlaşan duvarlarımı kimse aşamamıştı. Ruhumu çevreleyen ve onu ayakta tutan bu duvurlar yıkıldığında ben de dağılacaktım belki.
Duvarlarımı aşmasına izin verdiğim, ona kapılarımı açtığım kişi, bugün belki bir daha gelmemek üzere gidiyordu. Çok zorlanıyordum. Ansızın terk edilmeye alışamayacaktım.
Kafama kurcalayan çok fazla şey vardı. Aradan geçen bir ya da iki saatin ardından havaalanına gelmiştik. Vedaları sevmezdim. Hyung'um da sevmezdi. Ama olması gerekiyordu. Ayrılmak zorundaydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
black °jikook
Romance"Tek sorun onu koruyacak kimsesi olmamasıydı. Güvenecek kimsesi olmamasıydı. O yalnızdı. O Park Jimindi."