"Sedye getirin hemen.Hasta büyük ihtimalle kalp krizi geçiriyor. Acil müdahale odasına alıyoruz. "
Hemşireler ve doktorlar Hüzün'ün annesi hastaneye ulaşır ulaşmaz zamanla yarışır hale geldiler. Tam anlamıyla sorunun ne olduğu bilinmiyordu. Belirtiler kalp krizine işaret ediyordu.Acele edilmesi her durumda şarttı. Muayene için hazırdı tüm doktorlar. Annenin dışındaki hiç kimsenin içeriye girmesine izin verilmedi.
Nedense çokça uzun sürmüştü bu bekleyiş. "Neler oluyor içeride ?" diye soruyordu herkes. Yürekleri ağızlarında bekliyorlardı. Hüzün annesini kaybetmekten öyle çok korkuyordu ki duygularının kontrolünü sağlayamıyordu. İstemsizce gözyaşları sanki bir kor gibi gözlerinden sızıyor,yanaklarını yakıyordu. Tam da bu esnada kalbinin dağlandığını hissediyordu. Bir oturuyor bir kalkıyordu. Sığamıyordu sanki hastaneye. Telaşı artmıştı. En sonunda içinde patlayan o merak duygusuna yenik düşerek tüm acısıyla bağırdı :
"Tam iki saat oldu. Annem hala içerde ve kimse bir şey söylemiyor çıldıracağım artık. Allah'ım ne olur anneme birşey olmasın. Bir şey söyleyin artık. "
Bunları söylerken içindeki ateşin etkisiyle sesi titriyordu. Sordukça gözündeki yaşlar daha da şiddetleniyordu.
Amcası onu sakinleştirmekte çok zorlandı:
"Nolur kızım sakin ol. Bir şey olmaz annene. dedi.
" Olmaz değil mi amca?" diye bir umut telkini bekledi amcasından Hüzün.
" Olmaz kızım. Annen güçlü kadındır. Senelerdir pislik kardeşime dayanıyor. Hadi toparlan bak.
Kardeşlerin de korkuyor. Git bir elini yüzünü yıka. " dedi amcası.Hüzün'ün canı öylesine yanıyordu ki kardeşlerinin yaşadığı travmayı bir an için gözü görmemişti. Amcasının ne demek istediğini anlamıştı. Kardeşleri daha çok küçüktü. Acıya babalarından talimliydiler ancak burada konu anneydi. Babalarının çektirdikleri,annesinin şu anki durumunun verdiği ızdırabın yanında bir hiçti.
"Tamam amcam. " diyerek kardeşlerinin yanına gitti. Onlara sarıldı.
" Abla anneme bir şey olmaz değil mi?" dedi Damla,korkuyla ve yaşlarla dolup taşmış gözleriyle.
Hüzün de kardeşinin yanaklarını okşarken:
" Yok ablam olmaz bir şey. Bizim annemiz çok güçlü. " dedi ve onları dua etmeye teşvik etti. "Başka çaremiz yok beklemekten başka " diye de ekledi.
"Çok korkuyorum abla. " dedi Deniz bu kez.
Hüzün,kafalarını dağıtmak ve içlerindeki korkuyu hafifletmek için çabalıyordu ama ne diyeceğini seçmekte de zorlanıyordu istemsizce.
"Korkma ablam. Dua edelim. Hani annem bize öğretmişti ya o duayı edelim." diyebildi sadece.
Dua bizim sırdaşımız değil midir gerçekten de. Yalnız hissettiğimizde, bizim yalnız olmadığımızı, Allah'ın bizlere şah damarımızdan daha da yakın olduğunu hatırlatmaz mı ? O ne güzel bir dosttur ki her zaman bizim yanımızdadır. Elini açıp semaya baktığında içinde kopan yüzlerce fırtınayı , yüzündeki gülüşe rağmen en iyi bilen sırdaşın O'dur. Anneleri bunu öğretmişti kızlarına. Dua ipine tırmandıklarında, onları hiçbir uçurumun al aşağı edemeyeceğini öğretti.
Şimdi annelerinin söylediği her şey bir kez daha geçiyordu zihinlerinde. "Acı aklımıza oyun oynuyor sanki bazen" diye düşünüyorlardı. İstemsizce geçmiş, şimdinin içinde geliyordu akıllarında. Maziyi tetikliyordu acılar bu gerçekti.
Bu düşüncelerin girdabına kapıldığı sırada Damla Hüzün'ün omzuna dokundu heyecanla:
"Tamam ablam edeceğim o duayı. Aa ablam bak çok şükür sonunda doktor çıktı." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başı Bozuk Hayatlar
Non-FictionHayatı kocaman bir girdaba benzetiyorum. Hayatı fırtınalar içinde oradan oraya savrulan bir kız olarak söylüyorum bu sözlerimi. İnsanın ismi kaderidir. Benim ismim de kaderimin en büyük simgesi haline gelen o zor duyguyu hatırlatıyordu insanlar bana...