8.

432 54 229
                                    

Kendim giyinmiş, bir yandan da Bay Kim'in gelmesini bekliyorken son derece keyfim kaçıktı. İnsanın birine karşı duyduğu aşk gibi hisler birden bire dank etmiyordu kafasına. Uzun zaman boyunca o hissin varlığını zaten bilerek ilerliyor ama kendine sürekli bir biçimde bunu inkar ediyordu ve zaman geçtikçe küçülen bir kibrite benziyordu kaçışı.

Aşık olduğumu kendi kendime defalarca kez itiraz edebilirdim fakat kibrit yanmaya devam ederdi ve ateşin gidecek yeri kalmadığında parmaklarımı yakardı fakat bu süreç boyunca siz kibritte yavaş yavaş ilerleyen ateşi görürdünüz ve parmağınızı yakacağından da emin olurdunuz aniden yakmazdı yani sizi. Benim kibritimdeki ateşin artık gidecek yeri kalmamış ve parmaklarıma sıçramıştı canım yansa da bunu sakinlikle kabul etmiştim çünkü hiçbir şey ani değildi aslına bakılırsa.

Bu odada durmak ve neler yaşanılacağını düşünmek istemediğim yatağa bakıyor olmak acı çekmeme sebep olsa dahi Bay Kim'in aynı acıya sahip olmamasını diledim, bir yandan da ben de onun canını yakma isteğiyle dolup taşıyordum. Gecikmiş bir öfke sarıyordu içimi sonra hemen diniyordu, belki aşk bu demekti. Gururunuzu olabildiğince muhafaza ediyordunuz fakat başkalarına göstermeyeceğiniz müsamahakar tavrınızı ona gösteriyordunuz.

Bu bana ne yaparsa yapsın kabullenirim tarzında bir yaklaşım değildi, bir kedi gibi onu tırmalamaktan çekinmezdim sınırlarım aşılırsa fakat ruhum yine de mırlayarak ona sokulmak isterdi. Sessizliği severdim, çokça severdim hem de buna ihtiyaç da duyardım fakat oturup sadece sessizliği dinleyecek çok nadir vakit bulurdum. Şuanda ise sessizliği dinlemiyordum çünkü kendi kafamdakilerle başa çıkmaya çalışırken bu imkansızlaşıyordu. Bay Kim nihayet geldiğinde birkaç saatlik de olsa davete katılacak olmak gülüşlerimi solduruyordu.

Canım yanıyordu ama bu birilerini umursadığımdan değildi, canım yanıyordu çünkü canımın canı yanıyordu. Çünkü Bay Kim canımı yakıyordu. Bu canımın canımı acıtmasıydı ki bir yerden baktığınızda ironikti. Gözlerini bana diktiğinde "Ne duruyorsun Jeon, giydir beni" demişti. Odaya göz atıp beğendiğini de dile getirmişti, dudaklarımı birbirine bastırıp tepkisiz olmak için çabalıyordum. Beyaz yakaları fırfırlı ve ceketinin üstünden taşarak boynuna yükselen bir gömlek ile siyah üzerine beyaz işlemeleri olan bir ceket seçmiştim, altını da siyah bir kumaş pantolon ile tamamladığımda kemerini de takıp ceketinin kollarının ucundan beyaz gömleğinin kollarını çıkartmıştım.

O da kendisine küpe ve yüzük gibi mücevherler seçerken sessizliğe gömülmüştük konuşmuyorduk fakat biz genelde konuşurduk. Bakışlarını bana yükseltip baştan aşağıya süzdüğünde bunu yapmasını hiç beklemiyordum bu yüzden dizlerimin bağı çözülecek gibi hissetsem de kafamı başka tarafa çevirip heyecanımın farkedilmesini engelledim. Benim üstümde beyaz işlemeli bir gömlek vardı, altımda da siyah kumaş bir pantolon fakat benimkinde bir kemer yoktu.

Kıyafetlerim fazla gösterişli değildi lakin normal bir hizmetkarın giyeceğinden de fazla kaliteliydi Kim Ailesi bizim dış görünüşümüze de özen göstermemizi isterlerdi, özellikle böyle davetlerde o yüzden bu kıyafetler onların sağladığı kıyafetlerdi. Ve o davetteki herkes de bu kıyafetlerin onların sağladığı kıyafetler olduğunun pek tabii bilincindeydi. Kendi paramla kazanıp almış değildim yani.

Bay Kim kahverengi gözlerini üzerimden çekmediğinde rahatsızca kıpırdanıp hiçbir şey yapmasam dahi dolabına yönelip askılarla oyalanmıştım o ise "Bay Jeon" demişti, kafamı ona çevirip baktığımdaysa "Yakanız diyorum,beyaz teninizi gözler önüne seriyor" diye cümlesini tamamladığında elimi kolumu koyacak yer bulamamıştım. Bu cümle de neyin nesiydi şimdi? Kafasını dikleştirip "Birçok düşmanımız olduğunu biliyorsunuz, size sarkıntılık edecek kimseler olursa dikkatli olun, davetlerden nefret ettiğinizi biliyorum"dedi.

Bay KimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin