Yer: Müminoğulları İmam-Hatip Lisesi,
11-ETarih: 30.03.2020 08.35
Kur'an dersinin birinci saatiydi.
Rüküşlükte çığır açtığını düşündüğüm
Şükran Hoca bu sefer bordo ayakkabılarının içine uğur böcekli ince çorap giymiş, sınıfın kahkahalarına sebebiyet olmuştu."Evet..!Söyleyin, Hazreti Yusuf'un kıssasından ne anladınız?"
Cidden mi?
Lise üçteyiz ulan.Üç senedir aynı şeyi anlatıyorsunuz.Tabii aynı şeyi anlatmalarına rağmen kafama girmemesi ayrı konu.
Oturduğum duvar kenarı üçüncü sırada bir kaç öğrencinin parmak kaldırdığını görüp kitabımın kenarına anime gözü karalamaya başlamıştım.
Özensizce çizdiğim şeylerden başımı kaldırıp yanımda sıraya kafasını yaslamış Yiğit'in ensesindeki koyu sarı saçlarla oynuyorken teneffüs zili çalmış bizim erkek hayvanat bahçesi ayaklanmaya başlamıştı.
"Ömer," dedi Yiğit eliyle ensesindeki elimi ittirip sıradaki başını benim tarafima çevirdiğinde. "şu ensemi salar mısın artık?"
"Ama..." Ben de onun yaptığı gibi başımı sıraya yaslamış masum görünmek adına gözlerimi kırpıştırıyordum. "biliyorsun, hoşuma gidiyor."
Ofladığında gülmüş ve yine elimi ensesine götürüp küçük tüyleri okşamıştım.
"Oo!Bizim çifte kumrular yine cilveleşiyor!"
Duyduğumuz tanıdık ses artık bizi bıktırma raddesine getirmiş, Yiğitle
kafamızı Serkan'a çevirmiştik.Yiğit arkasına yaslanmış sakin kalmaya çalışıyor ama gür sesini bastıramıyordu.
"Hayırdır, kıskanıyor musun bizi?Ne götümüzde bitip duruyorsun amına koyayım!"
Serkan sahte bir kahkaha atıp kasıntı hareketleriyle konuştu.
"Çok kıskanıyorum be Yiğit! Götünüzde bitme sebebim de..." demiş ve gözlerini bana çevirmişti. "Ömer'in taşş gibi götü.Hrr!"
Bu sefer yaptığı kinayeye yanındaki kuyruklarıyla birlikte gülmüş akıllarınca eğleniyorlardı.
Yüce Rabbim, ne diye beni bu ilkel varlıklarla muhattap ediyorsun ki?
Durumu açıklamam gerekirse;
Yiğitle birbirimize olan yakınlığımız onların boktan algılarına göre sadece eşcinsellerin yapabileceği şeylerdi.
Onlar da okulda sevgili olduğumuza dair bir dedikodu yayıp bununla da dalga geçiyorlardı. Yani, eşcinsel olduğum doğru ama Yiğit'le de sevgili değildik sonuçta.Ailemden sonra bunu bilen tek kişi oydu. Belki Yiğit yerine başka birisi olsaydı benimle arkadaşlığını keserdi ama o bunun yerine daha çok yakınlaşmıştı bana.
Hani işin garip tarafı, bizi garipseyenlerin arkadaşlık ilişkilerine baktığımda ise -blokların kız ve erkek blokları olarak ayrılmasının rahatlığıyla mıdır bilinmez- birbirlerinin
alt taraflarını sıkıp acıtıyor sonra sövüp, dövüyorlardı.Kısa eğlencelerini bitirip gittiklerini fark ettim.
O sırada teneffüs bitiş zili çalmış herkes nöbetçi öğretmenlerin zoruyla gecikmeden sınıflara doluşuyordu.
En son arkasında bir çocukla sınıfa giren başkanımız Orçun, alkış sesiyle sınıftakilerin dikkatini kendine çekmişti.
"Mümin kardeşlerim! Hele bir bana bakın!"