İlk Tomurcuk

26 0 0
                                    

Aşkın narından yandımda pişemedim
Koştum mecnun misali yetişemedim
Geçtim dereyi tepeyi düz eyledim
Bir seni sevdim sevdimde kavuşamadım

Sıcak bir mayıs sabahı toprak bütün canlılığını cömert bir şekilde paylaşıyordu bundan nasiplenen ağaçlar çoktan meyveleriyle bu şenliğe katılmışlardı çiçeklerde en az karanlık gecenin yıldızları kadar parlak ve eşsizlerdi kuşlar dillerinde bir türkünün nakaratıyla gökyüzünde dans ediyorlardı artık ressamında yatagından kalkıp bu şenliğe katılmaması için hiçbir sebep yoktu

Buğün ressam için büyük gündü aynanın karşısına geçti sinek kaydı taşını oldu saçlarını taradı hoyrat bi şekilde yükarı attı. Gömleğini ütülenmiş siyah kumaş pantolon'unu giydi. Artık tamamen hazırdı çıkmadan aynanın önünde biraz alıştırma yaptı:

- Se... Sen.. Offf abdal adam ne var bunu söylemekte

Tekrar:

-seni galiba seviyorum. Galiba ne

Derin bir nefes bi kaç defa öksürdü boğazını temizledi kendinden emin bi şekilde:

-Seni seviyorum... İşte bu, buğün çok güzel bi gün olacak.

Evden aceleyle çıktı bahçenin kapısına geldiğinde duraksadı böyle eli boş gidilmezdi birşeyler almak içinde vakit kalmamıştı gözü bahçe duvarındaki Güllere ilişti yıllardır titizlikle baktıgı; her ilkbaharın gelişinde budardı bitlenmemesi için düzenli olarak ilaçlardı suyunu günlük verirdi sanki onlar dinliyomuş gibi saatlerce konuşurdu. Sırayla beyaz pembe ve kırmızı gülleri tam koklanacak mevsimindeydi kırmızı güle uzandı bir eliyle :

- Özürdilerim, seni çok seviyorum ama beni anlayacagını da biliyorum.

Dedi ve gülün yaprağını öptü.

Hızlı hızlı adımlarla sokagın bi başından bi başına geçiyor sokaklar sanki evinin arka bahçesi gibi birkaç adımda bitiyordu hatta bi ara o kadar hızlı yürüyordu ki arkasına bisikletli çocukların takıldığını bile fark etmedi   ama çocuklar bile yoruldu hemen peşini bıraktılar ressamın, hemen yan sokaktaki mahalle maçı daha heycanlıydı onlar için.

Ressam karşısında denizi görene kadar böyle acele acele yürümeye devam etti. Sokakları geçiyor hiç birinde durup bakmıyor evlerin duvarlarına, insanları geçiyor durup bi selam vermiyor yüzlerindeki yaşamın izlerini dinlemiyor bile, dükkanları geçiyor hiç birinde bir köşeye oturup soluklanmıyordu oysa bu sokakların, şehrin bu sokakları, hep konuşurdu ressamla. Şehrin yıkık hüzünlü ve hasret kaplı duvarlarına sırtını dönüp hızla deniz kenarına atmıştı buğün kendini. Hatta en yakın arkadaşı Yazar ı bile görmemişti bugün. Güne Yazarın kelamı olmadan başlanmazdı oysa ama buğün hiçbir şey günlük rutininde değildi buğün hiçbir şey normal de olamazdı Ressam için.

Bir banka oturdu derin bir nefes aldı :

- Ahh! İstanbul senin sokaklarında hepmi aşıklar dolaşır serserice, şu güneş şu deniz şu toprak her baharda aşk ekip aylardan ekim olunca ayrılık mı hasad eder? Nerden düştük bu aşk belasına nisanda.

Ressam denizi martıları sıra sıra vapurları seyrederken dalmış binbir hayale tanıdık bir ses silkti uzaktan rassam'ı

Yazar:
+ Sende mi aşık oldun be Ressam?

Yazar'ın bu samimi ve biraz alaycı sorusunda  şaşırmıştı, utanmıştı, Ressam sağına soluna baktı hızlıca kimseler olmadığını görünce derin bir nefes aldı titrek bir sesle

- Sen nerden du.. duydun  be.. ben seslimi düşündüm yoksa!

Bu acele ve acemi cavap karşısında iyice güçlenen Yazar bu gücü biraz kullanarak eğlenmek istedi.

+ Ressam adı ne demiştin sevdiğin kızın, saçlar taranmış traş olunmuş öff! bide beyaz gömlek nişan bu öğlen mi Ressam.

Diyip bir kahkaha attı Yazar.

Ressam biraz sinirlenmişti utanmıştıda

Ressam:

- Çok iyi biliyosunki başkası olsa çoktan yumrugu yemişti ama işte neyse ne geziyorsun buralarda senin dükkanda olman gerekmiyomu? Sonra Ahmet abiden azar dinliyosun hoş ben olsam çoktan kovmuştum da seni.

Diyip tebessüm etti.

Yazar:
+ Lan ben olmasam o dükkan döner mi bikere her sabah 7:30 ben dükkanı açıyorum dükkanı silip süpürüyom yeni gelen kitapları sıralıyom eski yırtık pırtık olanları tamir ediyom depoluyom. Bütün kitapları ben biliyorum hangisi nerde nasıl, hem şimdi bile matbaya gidiyom senin gibi boş adammıyım ben he, bak konuyu nasılda değiştirdi uyanık sahi hayırdır sen kime bu kadar süslenme?

Ressam:

    Yok be oğlum ne süslenmesi biraz saçımı taradım sadece hoş sen şimdi hiç taramazdın saçını da dersin aslında kimse bilmiyor Yazar...

Yazar sözünü kesti atıldı:

    Hah! Benden kaçarmı bee. Kim peki onu söyle

Ressam:

    Utanıyorum söylemeye ama Gül kurusu'na aşığım Yazar ve bugün belki hayatımın en güzel günü olacak ...

Yazar, Gül kurusu'nu duyunca yüzü soldu gözlerindeki ışık bir anda kayboldu denizdeki martılar bile fark etmişti bunu ama Ressam aşk'dan gözleri tamamen kör olmuştu.

Yazar hemen kendi topladı ve ekledi:

    Gül kurusu ha hayırlısı olsun Ressam beni daha fazla tutma işim var hadi görüşürüz.

Dedi ve hızla oradan uzaklaştı bir terslik vardı ama mevsim ve deniz o kadar güzeldi ki hiçbir şey kötü olamazdı.

Veee yüzyılların büyük bir sırrı da budur işte ; beklenen gelir elbet bir bekleyeni varsa.

Roza geliyor işte; peşinde binbir renk cümbüşü ile tenin de çiçeklerin saf kokusu ile saçlarında umudun sarısı ile ellerinde Anadolu'nun bereketi ile
Ayaklarında yüzyılların hasreti ile bir insan bedeninde bir peri.
- Günaydın Ressamm umarım çok bekletmedim, Bugün yollar çok kalabalıktı

-Günaydın Roza yok, yok bende de yeni geldim zaten

- Bugün her zamankinden daha tuhafsın  hayırdır kötü bir şey yok değil mi  önemli birşey anlatıcam demiştin?

- Yok yok roza herşey yolunda hatta çok yolunda nası desem hava ya baksana çok güzel değilmi??

-....

-Şeh ayakta kalma gel otur

- Sen iyi olduğundan emin misin bak ?

- Dedim ya roza çok iyiyim

Ressam insanlarla konuşma konusunda iyi sayılmazdı hele de yeni tanıştığı insanlarla ama Roza yeni tanıştığı biri değildi ama o Roza işte gözlerine kaçamak bir iki bakıştan daha fazla bakmaya cesaret dahi edemediği Roza, yıllardır baktığı gonca gülleri uğruna koparılacak tek insandı o, sırf bir iki kelime konuşmak için bir gecede beşyüz sayfalık roman okunacak tek kişiydi, içinde kopan fırtınalara rağmen tek bir kelime söyleyemeyeceği  Roza. Öyle ya ressam insanlarla konuşmak konusunda pek iyi değil.

- Ee yine sustun daldın denize beni denizin ne kadar güzel olduğunu göstermek için mi çağırdın ?

- Evet ... Dedi ressam biraz tebessümle

- Evet Roza baksana şu denizin güzelliğine binlerce kıralı, yazarı, aşığı, efsunuyla büyülenmemiş mi hele şu toprağa uğruna binlercesi can vermemiş mi şu gökyüzüne hasret binlerce ömür yok mu işte bahar geldi çiçekler açtı kuşlar ötüyor tabiatın en canlı en güzel mevsiminde değil miyiz
İşte bir aşık binlerce yıllık hasretiyle  karşında bak roza şu gökyüzündeki topraktaki havadaki binlerce rengi sende gör benim gibi, rengarenk bu dünyada her baktığımda bir başka zerresinin büyüsüne kapıldığım bu gökkuşağı'na sırtımı döndüm senin gözlerinin renginde mayhoşum tüm  dünyaya kulaklarımı tıkadım senin dudaklarındaki bir cümleye divaneyim. Ben tüm dünyadaki renklere sırtımı döndüm bir tek senin ışığında pervaneyim Roza..

GÖKKUŞAĞI  ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin