İşte karşınızda yeni bölüm :D Bölümü ilk önce deftere yazdığım ve sonradan hepsini bilgisayara geçirmek zorunda kaldığım için bölümü atmam çok uzun sürdü. Ama umarım tüm bunlara değmiştir.
İyi okumalar! :D ^-^
Bedeni gücünü kaybedip ve hem ruhsal hem de fiziksel olarak geçirdiği travma sona erdiğinde ancak kendisine gelebilmişti. Yaşadığı ve gördüğü soluksuz olaylar karşısında verdiği tepki bile onun beklediğinden öteydi. Megan asla bu kadar güçsüz düşeceğeni ve bedenine yüklenen yükü kaldıramayacağını düşünmemişti.
" Kendine gel, Megan. Bu sadece bir başlangıç. O asi ve bir o kadar da güçlü kıza ne oldu? Yoksa kendi yarattığın labirentinde mi kaybettin onu?"
Belki de kaybetmişti. Bilmiyordu. Acımasızlığa kurulmuş imparatorluğunda taht kavgaları vardı sanki. Ama bu sefer tahtı ele geçirmek veya başa geçmek için değil; kontrolü ele alarak ruhen ve fiziken olan kayıpları kelepçelemek adına vardı. Titreyen kollarından destek alarak yavaşça doğruldu ve ona bir cevap ararmış gibi bakan Hadrian'ın elinden tuttuğu gibi ayağa kalktı. Bacakları deli gibi sızlıyor ve kendisini ölüm deşiğine gelmiş bir ihtiyar gibi hissediyordu.
" Harika. Tabutumu hazırlamam gerekecek."
Gözleri Xavier'in olduğu alana gidince Hadrian'ın " yeter artık!" öksürükleri kulağının etrafında gezindi. Bakışlarını odağından ayırdığı gibi Hadrian'a bakmadan bu vahşet ormandan bir an önce çıkmanın verdiği hızla binanın girişine doğru ölü bacakları elverdiğince yürümeye koyuldu. Tek düşünebildiği Xavier'a nasıl bir işkence uygulayabileceğiydi. Megan tüm Saevus ve onun bahşettiği duygulardan nefret ediyordu.
Hadrian en sonunda Megan'ın hızlı adımlarına yetişebildiğinde derin soluklar almaya girişti.
" Amma da hızlısın." Astım hastası gibi öksürmeye başladığında Megan dönüp Hadrian'a bir göz attı. Kısa mesafeli maraton koşmuş gibi görünüyordu. Megan'ın dudaklarından tuhaf bir kahkaha serbest kaldığında Hadrian'ın boş bakışları Megan'ınkilerle buluştu. Hadrian'ın kaşları yavaşça çatılırken Megan kahkahasını bastırmaya çalışıyordu ama pek de başarılı olduğu söylenemezdi.
Histerik kahkahası kesildiğinde ve Hadrian'ın öksürük şovu bittiğinde bütün genç Saevusluların toplandığı girişe yürüdüler.
Girişte Hadrian'ın tahmin ettiğinden de çok kişi vardı. Üstelik bazılarını tanımıyordu. Yanında duran Megan huzursuzca kıpırdandığında ona döndü.
" Neden bu kadar kalabalık? Ayrıca neredeyse odanın yarısı kadar yabancı var." dedi Megan isyankar bir ses tonuyla.
" Görevlerimiz için burada bulunuyor olabilirler. Aksi bir şey olsaydı Matthew bizi uyarırdı." dedi pek emin olamasa da.
Megan ve Hadrian'ın görüş alanına kalabalığı yarmaya çalışan Sandra girince ikisi hemen Sandra'nın yanına koştular.
" Hey, Sandra. Bu kalabalık da neyin nesi?" diye öne atıldı Hadrian.
" Burada gördüğünüz her bir kişi sizin görevleriniz için burada. Sizlere görevlerinizde rehberlik edecekler." dedi Matthew'ün kızı Sandra.
Bunu demesiyle Hadrian, ben demiştim bakışlarını atmaya koyuldu Megan'a doğru. Ancak Megan o sırada Xavier'ın canını katlettiği küçük melezi aklından çıkarmaya çalışıyordu.
"Gün geldiğinde en büyük düşmanın ile tanışacaksın, Karanlık Meleğim; ama kimin düşmanın olduğunu iyi bilmen gerek çünkü bu lanetli topraklarda annen sana seçme şansı tanımadı. Sen de kendi şansını kendin yarat, meleğim. Kimsenin kanatlarını incitmesine izin verme. O kişi kalbini çalan olsa bile." demişti babası küçük Megan'a.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fallen// Leo Valdez FanFic
Fanfiction" Lanetin ilk işaretleri burada damgalandı bedenlere. Tanrılar dışladılar unutulmaya yüz tutmuş kalpleri. Her şeyin başladığı o gün, annen kendisini feda etti bir tanrı için. Ancak onun kanı bulaşmıştı her bir toprağa. Lanet kök salmıştı Saevus halk...