8

7.4K 275 259
                                    

Düzenlenecek.

_*_


Bazen yaşadığımız şeyleri unutmak ve atmak gerekir. O anıları silip atarken ufak bir tereddüt hissetsekte sildikten sonra rahat bir nefes alırız. Bu, tıpkı yakın hissettiğiniz birinin aranızdan ayrılınca, onsuz nasıl yaşayacağınızı düşünürken biraz zaman geçtikten sonra bu duruma alışmanız ve bu durumu kabullenmeniz gibidir.

Arada size iyi gelen şeylerin de aslında size ufakta olsa zararı olduğunu düşündürmesi gerekir.

Bazense, yaşadığımız anıları hiç yaşamamış gibi hayatımıza devam etmemiz gerekir. Rahat bir nefes almaya ihtiyacımız olduğu için yapmalıyız bunu. En azından sildiğimizi sanarak, omzumuzdaki yükleri ve kalbimizdeki ağırlıkların yükünü hafifletmek için...

İnsan kendi iyiliği için, kendisini de kandırmalıdır.

Unutmaya çalışırken aslında unutmaktan çok yokluğuna alışmaya başlarız. Yokluğunda göğsümüzü boş bir kafesmiş gibi hissederiz ama biliriz ki yokluğu varlığından daha az acı verecek. Herhangi bir anınızı simgeleyen bir şey görürsün, özlersin, dersin ki kendi kendine 'İnsan nefes almaktan vazgeçer mi hiç?' ama sen nefes almaktan vazgeçmeyi göze alırsın, sırf daha fazla acı çekmeyeyim diye. Fakat eğer sana bu soruyu düşündüren biri varsa sen çoktan vazgeçmeyi göze almışsındır.

Özlersin elbet ama bu özlem en azından sana onun varlığı kadar acı vermez.

Genç adam, içi içine sığmayacak gibi hissediyordu adımlarını güçlü  atsada. Elindeki çiçekleri ara sıra burnuna değdirip kokluyor ve kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Terleyen avuç içlerini, kotunun yanlarına sürterek nemini aldı ve çiçeği bir kez daha burnuna götürüp derin bir nefes çekti. Anında burnuna nüfuz eden o müthiş koku, cennetin kapısının önündeymiş gibi hissettirirken, gözleri hissettiği kokuyla kapandı.

Genç adam, kendini kaptırmış bir şekilde o cennetin kapısını aralayıp içeri giriyordu ki, geriye sendeleyince gözlerini hızla açarak dengesini sağladı ve buraya neden geldiğini hatırlattı kendisine. Şimdi çiçeğin sarhoş eden kokusunu düşünemezdi. Gönlünü alması gereken bir kadın vardı. Daha doğrusu, o kadına özür dilemesi ve pişman olduğunu söylemesi gereken bir konu vardı.

Hayaline kavuşmasına neredeyse on adım vardı. Genç adam kendinden emin bir şekilde başını dikleştirerek zile bastı. Henüz biri açmamıştı. Kaşlarını çattı ve tekrar bastı. Biraz bekledi ve tekrar bastı. Tekrar, tekrar, tekrar... Kimse bakmıyordu. Sakin olmaya ve sinirlenmemeye özen göstererek gergin bir gülümsemeyle tişörtünü çekiştirdi ve ön bahçeye doğru yürüdü. Sakin adımlarla terasın merdivenlerine tırmandı ve mutfak kapısının açık olduğunu gördü. Zaferle gülümseyerek içeriye girdi. Etrafa göz attığında yere dökülmüş un kavanozu dikkatini çekti. Hemen mutfaktan çıktığında holde duran tablonun yerde olduğunu görmesiyle içine saran korku yüreğine zehirli bir sarmaşık gibi dolanmıştı.

Yukarıdan gelen çığlıklar panik yapmamasını fakat hızlı olmasını söylüyordu. Elindeki çiçekleri bir saniye olsun bırakmazken, hemen demirlere tutunarak merdivenleri bir pars edasıyla tırmandı. Merdivenlerin bitişine geldiğinde duraksamasına yol açan iç çamaşır bir kadın iç çamaşırıydı. Hayır, dedi. Düşündüğü şey olamazdı. Yutkunarak çamaşırı eline aldı. Bu sütyen sevgilisinindi. Evde ondan başka bir kadın yaşamıyordu çünkü. İç çamaşırın etiketinde yazan marka bu çamaşırın sevgilisinin olduğunu kanıtlıyordu.

Elindeki çiçeklerin taçlarını yolmak istermişcesine sıkarken, kasılan çenesi ve alnında beliren damar sinir hücrelerinin çoktan kabardığını gözler önüne seriyordu. Sevgilisinin odasının önüne geldiğinde, içerideki yoğun tutku tonlamasıyla çıkan sesler ve hırıltılar aklındaki düşünceyi doğruluyordu fakat bunu görmesi gerekti. Gözleriyle görmesi ve bunu doğrulaması.

oyun bozan | tamamlandı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin